2010 eylülünde ciğerpare Anlamımın verdiği doğum günü hediyesi bu kitap. Mini mini, ciltli ve kalın saman kağıdı misler gibi kokan, içinde Beyoğlu tarihi barındıran koca bir dünya. Çoğu cumhuriyet dönemi sonrası yazılmış 11 yazardan 11 öykü var. O zamanki yazarlar mı daha edebiydi yoksa okurlar olarak biz mi aptallaştık bilmiyorum ama günümüzün çoğu piyasa kitabı gibi akıcı şıp diye okunmuyorlar. Bu söylediğim kesinlikle kötü birşey değil. Bütün cümleler edebi, üzerinde emek olan kelimelerden oluşuyor. Öykülerde Beyoğlu'ndan, arka sokaklarından, hayattan, farelerden, yas tutan Hristiyan kadınlardan, Tünel'e binince hayatının en büyük mutluluğunu yaşayan boyacı çocuktan, kuş olup uçan Hristo Efendi'den, evlenemeyip kocamış makyajlı hanımlardan, Sait Faik'ten, Orhan Veli'den, Beyoğlu karakolundan, açık saçık filmlerin gösterildiği sinemalardan, Beyoğlu'nun yağmur sonrası kokusundan ve daha binlerce şeyden bahsediliyor. En beğendiğim hikayeler şöyle: "Tüneldeki Çocuk - Sait Faik Abasıyanık", "Geçmiş Zaman Olur ki - Cihat Burak", "Mösyö Hristo - Nazlı Eray".
"... Beyoglu kokusu. Icin icin kuflenen, gizli gizli curuyen eski yapilarin kokusu. Ukalaca genellemeler dugmesine bastim, "Eski sehirler boyle kokar"diye bir camurlu sakiz cikti makineden. Sakizi karsi catiya attim, camuru kaldi. Ukalaca genellemelerde de bir dogruluk payi vardir..." - Bilge Karasu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder