Aralık 23, 2012

Atuan Mezaları - Ursula K. Le Guin

Dili: Türkçe

Efendim bu Yerdeniz kitaplarının ikincisi. Bu kitapta Tenar'ı tanıyoruz. Tenar'ın Ged'le tanışmasını.. Bu kitap fazlasıyla karanlıkta ve yalnızlıkta ve ölümde geçiyor. Bu kadar duru sahnelerdeki sade elemanlar ancak böyle güzel anlatılırdı. Bunu da hemencecik okudum.. 

İlk kitap Gont ve Roke civarında geçerken bu sefer Kargad Diyarını tanıyoruz. Ben kitapların arkasını okumayı sevmiyorum. Kitap bittikten sonra okudum ve şaşırdım.. Ursula Hanım bunun cinsellikle ilgili olduğunu yazmış. Semboller üzerine biraz daha çalışmam gerekiyor belki de ama bir yandan da edebiyatın ve aslında herhangi bir sanat türünün tamamen öznellik üzerine kurulu olduğu gerçeği de var. Sanatçı nasıl ve ne duygularla yaratmış olursa olsun her insanda bambaşka hisler ve düşünceler uyandırabilir diye düşünüyor vee herkese bütün seriyi okyumalarını tavsiye ediyoruum.

Aralık 16, 2012

Yerdeniz Büyücüsü - Ursula K. Le Guin

Dili: Türkçe

Şıpırt diye bitiverdi. Çok iyi çok!! Fantastik kitap sevenler, başka dünyalara seyahati hayal edenlere birebir! Aslında bu 3 kitaplık bir seri olarak yazılmış ama toplamda 5 kitap var. Ayrıca bir de Yerdeniz Öyküleri. Heyecanla takip ediyoruz efendim. Zaten Ursula Teyze'nin kafasından kötü bir yazı çıkması fikri yabancı.. Bu kitapta kahramanımız Ged'in, yani Çevik Atmaca'nın (Sparrow Hawk) çocukluğu anlatılıyor. Hikayeyle ilgili detay falan vermeye hiç niyetim yok. Neresinden alıp özetleyeceğimi bilemem gerçekten. Çok güzel çok!!

Yazar her ne kadar hikayeyi oluştururken özellikle şu şunu simgelesin bu bunu demek istesin dememiş olsa da, inanılmaz öğeler içeriyor. Nitekim kitap üzerine uzun söyleşiler yapan gruplar mevcut. Umarım bir gün ben de katılabilirim. Eminim 207530925 kere "Aaaaaaaaaaaaaaa!" diyeceğim.

Bu arada oğul Miyazaki, Ursula Teyze'yle oturup bunun animesini yapmış. Ben kitapla alakalı olduğunu tam olarak bilmeden onu izlemiş bulundum. Eğer siz de aynı durumdaysanız, korkmayınız kuzum! Beş kitabı birden toplayıp ortaya değişik bir senaryo çıkarmışlar. (Nereden bliyorum? Çünkü bunu yazdığım sırada 4. kitabı yeni bitirmiş durumdayım)

Aralık 13, 2012

Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler - Yalçın Tosun


Dili: Türkçe


Notre Dame de Sion Lisesi bu kitaba ödül vermiş, ben de o vesileyle okudum. Bu bir hikaye kitabı. Hızlı okunan ve oldukça da keyifli bir kitap. Hani mahalle yaşantısının anlatıldığı Süper Baba gibi diziler insanın içini ısıtır ya, onun gibi bir his veriyor insana. Sanki evde sobamız varmış da üstünde kestane cızırdatıyormuşuz gibi.

Kitabın ilginç bir yanı da hikayelerin çoğu kadınların ağzından yazılmış, benim ilgimi çekti, yakın hissettirdi bilemiyorum.. Neyse, lafın kitap gibi kısası: güzel!

Aralık 09, 2012

Kabil - José Saramago

Dil: Türkçe

Kabil diyince kalın K'yla bu. Adem'le Havva'nın oğlu Habil'in kardeşi Kabil.. Hani dinlerdeki yaratılış hikayelerindeki kardeş katili. Aslına bakarsanız yaratılışı okuyoruz bu kitapta. Sodom'dan, Nuh'a, İbrahim'den cennet bahçesine kadar. En önemlisi de Tanrı'yı okuyoruz. Jose Saramago bir ateist ve Portekiz'den bu yüzden sürgün edilmiş. Kitapta Tanrı'yı acımasız gösteriyor ve yerden yere vuruyor. Aslında yazdıkları kimseye yabancı şeyler değil, bütün elemanları kutsal kitaplarda bulabilirsiniz. Nasıl anlatıldığı önemli tabii, ben çok beğendim!

Öte yandan, yazarın çok değişik bir tarzı var. Çevirisinin de bu yüzden başarılı olduğunu düşünüyorum çünkü yazarın orijinal stiline sadık kalınmış. Hiçbir özel isim büyük harfle başlamıyor örneğin, diyaloglarda da konuşma çizgisi veya tırnak yok. Kitabın başında insan biraz zorlanıyor ama hemen alışıyorsunuz. Benim son derece laubali bulduğum Terry Pratchet'ın Good Omens'ı tarzı bir kitap kesinlikle değil. Çok güzel okuyun!

Alıntıları koyamıyorum çünkü daha not edemeden Haku'ya verdim..

Aralık 02, 2012

Bozkırkurdu - Herman Hesse


Dili: Türkçe


Yoğun zamana denk geldiği için okumam biraz uzun sürdü ama belki de iyi oldu. Kendimi avutayım diye demiyorum ama sindire sindire okumuş oldum. Daha önce Timothy Leary'nin kitabı Politics of Ecstasy'de bu kitaba değinildiğinden ötürü aslında başka bir gözle okudum. 

Ne demek bu başka göz? Kitap boyunca Harry'nin ruhunda çıktığımız yolculukların aslında meditasyon veya saf düşünsel bir yolla değil de daha çok bir takım maddelerin etkisinde olduğunu açıkça görmüş oluyoruz. Bence biraz işin kolayına kaçmak olsa da Timothy Leary'den ve Don Juan'ın öğretilerinde de okuduklarımın ışığında, artık aklımın çok karşı çıkamadığı bir durum.

Kitabın konusuyla ilgili aslında öyle anlatılacak bir hikaye yok. Daha çok durum içinde sorgulamalar var. Bir takım olay örgüleri var elbet ama asıl anlatılan ana karakterimiz Harry Haller'in içindeki Harry ve Bozkırkurdu ruhlarıyla ilgili. Başlarda ona göre içindeki bu iki 'ben' çatışırken, daha sonra aslında bir insanın ruhunun bir değil, iki değil belki de yüzlerce ruhtan oluştuğunu görüyoruz. Yazarın bunu anlatma yolları Sihirli Tiyatro'da yaşananlar çok ilginizi çekecektir. 

Kitabın genel olarak felsefik olduğu doğru. Bu tip kitaplardan sıkılıyorsanız bile okumanızı tavsiye ederim. Özellikle son yarısı çok ilginç bir hal alıyor. Bazı sahnelerde kendimi sanki bir David Lynch filmindeymiş gibi hissettim.

Söylemeden geçemeyeceğim, en çok hoşuma giden sahnelerden birisi dişi karakterimiz Hermine'yle ikinci buluşmaları. Spoiler sayılmayacağı için buraya yazmakta sakınca görmüyorum. Kızımız Harry'ye adını söylemek yerine bir tahminde bulunmasını istiyor ve Harry de doğru ismi buluyor. Ben insanların görünüşleriyle isim bağdaştırma oyununu çok sevdiğim için bu kısım çok hoşuma gitti, bunu da paylaşayım.

..Ne var ki, en nahifi de içinde olmak üzere hiçbir ben gerçekte bütünlük taşımaz, her ben çok yönlü bir dünyadır, yıldızlarla döşenmiş küçük bir gökyüzüdür, çeşitli biçimlerden, aşamalardan, konumlardan, değişik kalıtsal öğelerden ve değişik olanaklardan bir karmaşadır..Sayfa56

..Senin hoşuna gidiyor, senin için bir değer taşıyorsam, senin için bir ayna oluşturuyorum da ondan; içimde bir şey var, sana yanıt veriyor, seni anlıyor..Sayfa103

..Hiçbir hayvan yoktur ki, bir ara şaşırsın da ne yapıp edeceğini, nasıl davranacağını bilemesin. Hiçbiri sana yaranmak, kendini sana beğendirmek gibi bir amaç gütmez..Sayfa109

..Kendimi mutlu hissetmediğime şaşıyorsun, dans edebiliyorum çünkü, hayatın derinliklerine dalmadan yolumu izimi pek güzel bulabiliyorum..Sayfa121

..Zamanın aşılmasının, gerçeğe bağımlılıktan kurtulmanın, özlediğiniz şeye ne isim verirseniz artık, bunun kişilik dediğiniz şeyi üzerinizden sıyırıp atma isteğinden başka bir anlam taşımadığını kuşkusuz çoktan sezmişsinizdir. Kişiliğiniz, içine kapatıldığınız bir hapishanedir..Sayfa169

..Bir yazarın bir avuç kişiden bir oyun yazıp çıkarması gibi, dağılmış ben'imizin parçalarından yeni oyunlar, gerilimler ve sürekli değişen konumlarla yeni gruplar oluşturmaktayız..Sayfa185

Kasım 10, 2012

Kwaidan: Stories and Studies of Strange Things - Lafcadio Hearn

Dili: İngilizce

Şimdi ben bu Japon animelerine bayılıyorum ya.. Hani Spirited Away'ler, Princess Mononoke'ler.. Hepsinde aslında Japon kültüründeki ya da folkloründeki diyelim öğeler serpiştirilmiş. Kodamalar var mesela Mononoke'de, ağaç ruhları. Nehrin ruhu Haku var Spirited Away'de.. Bunlar aslında hep onların efsanelerinden mitolojilerinden çıkan şeyler.

Ben merak ettim, bu hikayeleri anlatan kitaplar bulayım istedim ve aslında tam da aradığım türde bir şey buldum. Bu İrlandalı amca gitmiş, dedelerden ninelerden efsaneleri, batıl inançları, söylentileri dinlemiş ve yazmış. Kitabın adından da anlaşılacağı gibi "garip şeylerin" hikayeleri. Tüyler ürperten bir çok efsane anlatılmış bu kitapta. Kısa kısa bir sürü var. Öyle korkulacak türden şeyler değil ama bi uuuuuuuuuuuuuu sesi çıkıyo her hikayenin sonunda. Çok tatlılar!

İşin güzelliği de, bütün kitap bölüm bölüm şu adreste bulunabilir: http://www.sacred-texts.com/shi/kwaidan/index.htm

Okuyun okuşturun :)

Ekim 31, 2012

Malafa - Hakan Günday


Dili: Türkçe


Alışıldık tokatlık Hakan Günday kitapları gibi değil. Hatta fasülyeden diyebilirim. Oldukça eğlenceli kahkaha attıran cümleleri var. Antalya'da turistlerin nasıl kazıklandıkları üzerine tatlı bir roman olmuş. Topaz adlı dev bir kuyumcuda geçiyor. İnsanların satış için nasıl yaanlar söyleyebildikleri ve ne kadar uç noktalara gidebildiklerini görmek açısından.

Bu arada çok fazla bilmediğim argo sözcük vardı. Bir kısmı Ermenice sanırım ama sözcük dağırcığımızı genişlettik :)

Hakan Günday'ı ilk kez okuyacaklara tavsiyem bu değil. Yine de başka kitapları okunduktan sonra okunabilir.

..Antalya, dünya üzerinde kendine ait güneşi olan tek kenttir. Bu güneş ısıtmaz ama ıslatır. Kanser yapmaz ama kan kusturur. Irkçı bir orospu çocuğudur. Turisti bronzlaştırırken, çalışanı buharlaştırır. O kadar erken doğar ki geceyi kimse anımsamaz..Sayfa27

..Kimin, hangi nedenle turiste ilk kez ikram ettiği bilinmese de, elma çayı, geleneksel Türk içeceğidir. Ancak Türkler undan haberdar değildir.. .. Sonuçta, turist bir haftalık tatilinde, bir Türk'ün doğumundan ölümüne kadar içtiğinden daha fazla elma çayı tüketir..Sayfa66

..Devletin kendisine verdiği olanakları en üst düzeyde kullanmış ve üniversite eğitimi doğrultusunda kariyer inşa eden Batı Avrupalı bir ahçiğin, vahşi ve cahil bir marta aşık olmasının nedeni, Grace Kelly gibi her şeye sahip bir aktrisin Güneş Tarikatı adındaki palyaço sürüsüne katılmasınınkiyle aynıdır..Sayfa111

Ekim 27, 2012

İki Yıl Okul Tatili - Jules Verne


Dili: Türkçe


Küçükken okumamışım ben bunu. Tesadüfen çok tatlı bir kopyası geçti elime. T.Tan'a bu güzel kokulu kitap için teşekkür ederim..

Ah o ne tatlı kitap, ne şirin! Tam 623 sayfaydı ama su gibi aktı geçti. Sayfalar da küçüktü ama olsun.. 9-13 yaş arasında bir avuç oğlanın tek başlarına bir tekneyle Yeni Zelanda'dan bilmeyerek açılıp, denizin ortasında kaybolup ıssız bir adaya düşmeleri hikayemiz. Orada bir koloni kuruyorlar. Avcılık yaparak besleniyorlar ve büyükler küçükleri koruyup kolluyorlar. Kendilerine bir hayat kuruyorlar. Bu kısmı ilk hoşuma giden şey. Çünkü insan dünya üzerinde insan eli değip bozulmamış yerler olabileceği ve cep telefonsuz, internetsiz doğal bir hayatın gerçekten de var olabileceği hayaline kapılıyor. İkinci hoşuma gideni ise tabii ki çocuklar için çıkarılacak dersler. "Oooovvv" diye anaç bir gülümseme yaratıyor yüzünüzde.

Gelelim içimi cızlatan kısma. Tamam çocuk kitabı ama insan düşünmüyor değil. 19. yüzyıldaki bir hikaye. Avustralya ve Yeni Zelanda'da koloni kurmuş İngiltere. İngiliz çocukları, Amerikalı ve Fransız çocukları. Seçkin bir okuldan geliyorlar falan filan. Tamam hikaye güzel ama arada Yeni Zelanda yerlisi Moko'yu insandan saymamak gibi elemanlar çok doğal anlatılmış. Düşünüyorum da o zamanlar hayat mı böyleydi, "Onlar da insan!" diyen yok muydu?? Yoksa yazarın politik diyebileceğimiz hümanist anlayışı bu muydu? Okuyup araştırmak lazım ama içimden gelmiyor. Karşıma ırkçı birisi çıkarsa üzüleceğim çünkü koloni politikası izlemiş ülkelere ve yaptıkları zulümlere, ne kadar ben varsa, hepsiyle karşıyım. Neyse kitapta böyle yorumlar yok zaten ama aradaki iki üç detay biraz üzdü beni..

Ekim 19, 2012

Yedinci Gün - İhsan Oktay Anar

Dili: Türkçe



Kitabı çıkar çıkmaz doğum günü hediyem olarak gönderen Haku'ma çok teşekkür etmem lazım önce. 
Gelelim kitaba.. 3 bölümden oluşuyor. Benim bayıldığım bittiğim, her kelimesine her cümlesine yine aşık olduğum kısım ilki. En uzun bölüm de bu zaten. Özellikle kitabın ilk sahnesi tanıdık İhsan Oktay Anar labirenti. Sanki bir filmin ilk sahnesi gibi, sahneden sahneye güzel bağlara binmiş atlayan bir kameradan bakıyor gibisiniz. Kitap boyunca da size alakasız görünecek şeyler tabii ki İhsan Oktay Anar klasiği olarak çok tatlı bir şekilde birleşiyor.

Bu farklı sahnelerin kişilerin birleşmesi konusunda söylemek istediğim bir şey var. Bazen bir karakter öyle detaylı öyle gelmişli geçmişli anlatılıyor ki karakterin sonunun da aynı şaaşaayla anlatılacağını veya önemli bir insan olduğunu düşünüyorsunuz ama yazar sizi şaşırtıyor. Sayfalarca okuduğunuz karakter 2 satırda bitebiliyor. Ancak bunu öyle bir şekilde yapıyor ki sizi rahatsız edip hayal kırıklığına uğratmaktansa hoşunuza gidiyor.

Uzun zamandır yeni kitabını bekliyordum. Hala da bekliyorum çünkü insan bu anlatıma doyamıyor. Dilini ağır bulanlar ve okuyamayanlar var. Onlara tek söylenecek kafanızın dingin olduğu zamanlarda okuyun. Bir kere hikayenin akışına kaptırabilirseniz kendinizi çok çok keyifli bir yolculuk.

Benim favorilerim yine de Suskunlar ve Puslu Kıtalar Atlası ama bunu da çok beğendim. Hikaye özeti gibi bir şey yazmaya çalışmayacağım. Hele ki alıntı yapmak hiç haddime düşmez, bütün kitabı yazabilirim. Her cümle öylesine emek verilerek yazılmış ki okuyucunun damağında gerçekten güzel bir tat ve burnunda güzel bir koku bırakıyor. Cümlelerin herhangi birine haksızlık etmemek adına bir şey yazmıyorum. Okuyun!

Ekim 05, 2012

Don Juan'ın Öğretileri: Yaqui Kızılderililerinin Bilgi Yöntemi - Carlos Castaneda


Dili: Türkçe

Son zamanların furyasından bir başka kitap.. 1968 yılında basılmış aslında. Antropoloji öğrencisi yazarımız aslında kendine doktora tez konusu arıyor. Sonuç olarak Meksika'da Juan Matos adlı şamanla tanışıyor ve Yaqui Kızılderililerinin gizemlerini ondan öğrenmeye başlıyor. Tabii Don Juan onu hemen öğrencisi olarak almamış ve yazarımız aylarca uğraşıp Don Juan'ı ikna etmiş.

Kitap aslında bakarsanız bilimsel bir çalışma gibi yazılmış ve iki bölümden oluşuyor. İlk bölümü öğretiler; Don Juan'la geçirdiği üç yılı kapsıyor ve günce gibi yazıldığından, hikaye gibi rahat okunuyor. İkinci bölümde ise öğretilerden çıkardığı sistemli bir düşünme ağı oluşturmaya çalışmış ve açıkçası bu bölümü biraz zor okudum ve çok ilgimi çekmedi. İlgimi çekmemesinin sebebi aslında ilk bölümde (kitabın büyük bölümü) anlatılan öğretilerin en önemli sonucu bütün bunların tamamen öznel olması olduğundan, bir makale yayınlamayacaksam böyle bir deneyimleri kalıplara oturtmak istememem.

Gelelim öğretiler neleri kapsıyor.. Don Juan'ın Şaman olduğunu söylemiştik. Yani işin içine mistisizm, spiritüalizm ve haliyle büyülerle çıkılan transandantal yerler var. Genel olarak üç bitki, bitkilerin ruhlarıyla olan iletişim, bitkilerin insanlarla dostluğu ve gösterdikleri gibi başlıklar altında toplayabiliriz. Bu üç bitki Peyote kaktüsü-Mescalito, Datura ve bir mantar. Ha bunlara "uyuşturucu" deyip, kolunda şırınga ölen eroinmanlarla bir tutacaksanız devamını okumayın zaten.

Bunlara üç bitki yerine, Don Juan'ın zamanı geldiğini düşündüğünde yazarımızı tanıştırdığı ve dostluklarını ilerletmelerini sağladığı 3 varlık diyelim. Amacın kafa olmak olmadığı, çok büyük felsefik anlamları olduğu ve çok bin yıllık geçmişi olduğu 'büyüler' bunlar. 

Detaya falan girmeyeceğim, ne de olsa özet yazmıyoruz burada. Benim çok ilgimi çekti. Yazar her seferinde deneyimlediklerini detaylıca anlatmış. İyi ve kötü olarak ayırmadan, sadece olanları yazmış. Fiziksel zorluğu elbette olacak ama zihinsel açılımları ana konumuz.

Yazar birkaç yılın sonunda yaşadığı bir deneyimden ötürü bu işleri bırakıyor. O kötü deneyimini de gayet detaylı anlatmış ve okuduğum gece uyanıp korktum.. Coraline için yazdıklarımdaki gibi, karşınızdaki kişinin aslında sandığınız kişi olmadığı ve bedeninde başka birinin olduğu durum benim rüyalarımda en çok korktuğum sahnedir. Bununla ilgili ve okurken bile etkilendim..

Bu tavsiyeyi yazarken kitabın hakkını veremediğimi düşünüyorum çünkü neresinden nasıl başlayacağımı bilemedim. Çok çok tavsiye ediyorum. 12 kitaplık bir seri bu. Diğer 11ini de kısa zamanda alıp okumak istiyorum. Yani okurken hep Don Juan beni de öğrencisi alsaymış deyip, hem de 'yok ya ben kaldıramayabilirdim' dedim. Başka dünyalar... Okuyun..


.."Hayır! Hiç kimseye kızmam ben! Hiç kimse o denli önemli bi şey yapamaz ki. İnsanların edimleri önem taşıyorsa senin için, o zaman kızarsın. Benim için böyle bi şey söz konusu olmaktan çıkmıştır artık."..Sayfa82

.."Sen kuşlar uçar diyorsun, çünkü onları uçarken görmüşsündür. Kuşların uçması olağan bi şeydir. Ama kuşların yaptıkları başka şeyler üzerinde birleşmeyebilirsinşz; çünkü o şeyleri yaparken görmemişsinizdir kuşları. Arkadaşların şeytan otuyla uçulabildiğini bilselerdi, o zaman onlar da insan uçar derlerdi."..Sayfa142

Eylül 27, 2012

The Politics of Ecstasy - Timothy Leary

Dili: Ingilizce

Zaten daha kitaba başlamadan Tom Robbins'in önsözünü görünce "haaaah tamam" dedim..

Bu sefer kitabı henüz bitirmeden parti parti yazmayı uygun buluyorum. Bu kitap biraz derleme gibi aslında. Değişik bölümleri var. En başlarında daha çok "dini aydınlanma"lardan bahsediyor. 'Din' derken ideolojik günümüz dinlerinden bahsetmiyorum. Krishnamurti'nin bahsettiği tarzda bir Tanrı'ya ulaşma ve dini yaşama olgusu var. Her neyse..

Timothy Leary, 60lı yıllarda politikacılar, din adamları, rahibeler ve rahipler, öğrenciler, doktorlar, yazarlar, sanatçılarla LSD deneyleri yapıp günümüzde hala çıkan saygın akademik bilimsel dergilerde yayınlar yapmış, Harvard Universitesi'ne görevli bir psikolog. Daha sonra zihin uyarıcı maddelerin yasaklanmasıyla birlikte zaten Harvard'dan da atılıyor ve kendi derneğini kuruyor. Yaptığı deneyler yüzünden eleştiriliyor, cezalara çarptırılıyor vesaire. Gelgelelim kanımca, savaş gibi mantıksız bir olaya asker yollayan bir hükümetten daha zararlı değil.

Genel olarak baktığımızda savunduğu düşünce, algı açıcı ve zihin uyarıcı kimyasalların devlet kontrollü ve serbest olması. Diğer bir önemli nokta ise, bu işi zaman içinde kurulacak merkezlerde mutlaka ve mutlaka uzman gözetimi altında yapılması gerektiği. Kitap boyunca kendi deneyimleriyle beraber, başkalarının deneyimlerini ve pozitif/negatif etkilerini detaylıca anlatmış. Deneyim örneği olarak Aldous Huxley'nin Doors of Perception kitabı verilebilir.

LSD etkisi altındayken olan her şeyi çok detaylıca fiziksel yönüyle anlatmış. Sade 'varoluş'un farkındalığı, seanstaki diğer insanlarla oluşturulan derin bağlar, din adamlarının yaşadığı 'dini aydınlanma'lar ve daha bir sürü şey..

8. bölümü anne ve babaların okumasını öneriyorum. Her ne kadar farklı bir yüzyılda da yaşasak, yani verilen örnekler aslında anne-babaların anne-babalarıyla yaşadıkları problemler üzerine olsa da, jenerasyon çatışmasına farklı bir yaklaşım olarak şimdikiler de okusun.

Daha sonra politikacılar ve insanların politik eğilimlerinin çocuklarına olan etkileri hakkında inanılmaz bir sosyolojik analiz var. Tabii bunları yazıldığı tarihe göre değerlendirmek ve üzülmek lazım. 60ların gençlerine ne kadar güvenmiş; güç ve para uğruna yapılan saçmalıkları ve zarar gören insanların olduğu toplumu değiştireceklerine inanmış. Anne ve babaları tarafından televizyonla veya politikayla veya dinle uyutulan çocukların uyanışının LSD veya başka zihin açıcı uyuşturucularla mümkün olduğunu savunuyor. Çünkü bu kimyasallar etkisinde insan hayatında çok önemli bir deneyim yaşıyor. Yarattığımız "para, güç, petrol, yasa" vesaire gibi şeylerden çok yukarda, çok insani bir deneyim. Bu deneyimi yaşayan bir insanın asla eskisi gibi olamayacağını, saf bir hümanist olacağını söylüyor. Elbette daha sonra bu maddelerin yasaklanmasıyla "viski ve sigaracı" orta sınıfın kazandığı bir kavga var. Kitap yazıldıktan kırk yıl sonra bunu daha net bir şekilde görebiliyoruz. Yani aslına bakarsanız her şey çiçek çocuk olmaktan, bütün gün hiçbir şey yapmadan sevişmekten ibaret değil. Bu konular veya genel olarak "insan" üzerine oturup düşünmeyen bizler için çok değişik bir kapı.

Poet of the Interior Journey bölümünde ise Hermann Hesse'nin Siddharta kitabına değinilmiş. Kitabı okuduysanız, okuyup da anlamadığınız kısımlara biraz ışık tutacaktır diye düşünüyorum. Özellikle de sonunda Govinda'yla karşılaşma sahnelerinde Govinda'nın gördüğü "herşeyin bir arada olması" kısmı. Daha sonra yazarın "Doğu Yolculuğu" ve "Bozkırkurdu" kitaplarını da aynı şekilde işlemiş. Bozkırkurdu zaten yanımda ve böylece listenin hemen önüne geçiriyoruz.

Kitabın en son bölümü de bayağı ilginç. Bir röportajını derlemişler. Kendisine açılan marijuana davasında yaptığı savunmalarla başlıyor ama aslında genel olarak savunduğu her şey de özetlenmiş. Hepsini okumaya üşenenler için adamın savunduklarıyla ilgili bu son bölümü, genel olarak maddenin etkisi için de "She Comes in COlors" bölümünü tavsiye ederim.

Şimdi bu kitap ilk kez 1971'de yayınlanmış. İçerdiği bölümlerin bir kısmı 60ların başına ait. Biraz gelgitli ama şunu da unutmamak gerek. O kadar uyuşturucuya rağmen Timothy Leary tee 1995'te prostat kanserinden ölüyor. Yani arada bir bilgisayar ve internet çağı patlaması var. Daha sonra toplumun yeni LSD'si diye tanımlamış. Söylemek istediğim, zamanla insan biraz yön değiştirebiliyor, özellikle de teknolojinin son 20 30 yılda yaptığı atakla. Bunu bilerek okunmalı.

Son bir not olarak, Timothy Leary öldüğünde küllerini uzaya gönderdiler. Şu anda bu bir hizmet sektörü ve aman aman da pahalı değil ama ilk o yapmış..

..Your "ego" is to your brain what the planet earth is to our galaxy with its 100,000 million suns...Sayfa41

..The LSD ecstasy the joyful discovery that ego, with strivings, is only a fraction of my identity. is its pitiful shams and strivings, is only a fraction of my identity..Sayfa36

..There is no form of energy which does not come in the same rhythm. Yin. Yang. In. Out. The galaxy itself and every structure within it is a binary business, an oscillating dance. Start.Stop...Sayfa40

..The whiskey-drinking menopausal imprison the pot-smoking youth...Sayfa89

...THE TWO COMMANDMENTS FOR THE MOLECULAR AGE
I: Thou shalt not alter the consciousness of thy fellow man.
II: Thou from altering shalt not prevent thy fellow man his own  consciousness...Sayfa95

Playboy Roportajindan:
..LSD is not an automatic trigger to sexual awakening, however. The first 10 times you take it, you might not be able to have a sexual experience at all, because you're so overwhelmed and delighted or frightened and confused by the novelty; the idea of having sex might be irrelevant or  incomprehensible at the moment. But it depends upon the setting and the partner. It is almost inevitable, if a man and his mate take LSD together, that their sexual energies will be unimaginably intensified, and unless clumsiness or fright on the part of one or the other blocks it, it will lead to a deeper experience than they ever thought possible..Sayfa130


..Leary: No one has the right to tell anyone else what he should or should not do with this great and last frontier of freedom. I think that anyone who wants to have a psychedelic experience and is willing to prepare for it and to examine his own hang-ups and neurotic tendencies should be allowed to have a crack at it...Sayfa151


..Before your LSD session, read Siddhartha and Steppenwolf. The last part of the Steppenwolf is a priceless manual..Sayfa192


..I intend to have more children, and I'll tell you this, that I'm not going to push symbols on my kids I won't keep anything away from them, but I'm not going to push symbols on my kids till they're ten, twelve, maybe fifteen years old. I will never encourage them to read a book. I will encourage them to tune in on their own internal vocabularies and cellular Libraries of Congress. I'll teach them how to live as an animal and as a creature of nature and decode and communicate with the many energies around them, before I will force artifactual symbols which are only 200 or 300 years old at best on their 2-billion-year-old cellular machineries...Sayfa207

..And that, dear Paul, is the lesson of evolution which my cells 
have taught me. Balance: competition, mutual cannibalism 
and, above all, protection of the young of all species...Sayfa221

Eylül 19, 2012

Heaven and Hell - Aldous Huxley

Dili: İngilizce

Doors of Perception'ın devamı olan Heaven and Hell'de deneyim değil bir bilgi, sorgu ve analiz ön planda. Burada daha çok zihni keşfetme yollarından bahsediliyor. Uyuşturucu, hipnoz, meditasyon, rüyalar ve görsel sanatlar bunlardan bazıları.

Rüyaların çoğunun renksiz olması ve normal şartlar altında görülen renklerin genellikle cansız olmasından bahsetmiş. Bu kısım çok hoşuma gitti. Onun dışında yazarın inanılmaz bir resim bilgisi var. Ressam ve resimlerinden yola çıkarak dini mistisizmden ve metafizik deneyimlerden bahsetmiş. Dini derken her dinden örnek verilse de, tam anlamıyla ideolojik bir dinden bahsetmiyoruz. Daha çok zihnin açılmasıyla ilgili bir konsept. 

Tamamen görselliğin zihnimizde yarattığı etkiler üzerine bir deneme aslında. Antik tiyatroların dekorlarından, resimlerin renklerine veya fırça darbelerine, dini ikonalardan, resmi geçit törenlerindeki görselliğe kadar bir sürü örnek var. Benim ilgimi en çok çeken ressam ise George de la Tour oldu. Google'a ismini yazacak olursanız göreceğiniz gibi resimlerinde bir mum ışığı ve Huxley'nin deyimiyle "sadece var olan insanlar" mevcut.

Doors of Perception'la beraber okunması daha mantıklı, zaten ayrı baskıları olsa da çoğunlukla birlikte basılmış. İkisi toplamda gayet ince ancak ingilizcesi çok kolay değil. Türkçe basımı "Algı Kapıları: Cennet Cehennem" şeklinde. Ben çok beğendim, hangi dilde olursa olsun bulun okuyun. Eminim herkes ilgisini çekecek bir nokta bulacaktır.

Tabii ki, Haku'ma teşekkürler..

..All he can do is to go to the mental equivalent of Australia and look around him..Sayfa54

George Russel'dan alıntı: 'Then suddenly, my consciousness was lighted up from within and I saw in a vivid way how the whole universe was made up of particles of material, no mater how dull and lifeless they might seem, were nevertheless filled with intense and vital beauty. For a second or two the whole world appeared as a blaze of glory'..Sayfa60

..The more than human personages of visionary experience never 'do anything.' (Similarly the blessed never 'do anything' in heaven.) They are content merely to exist..Sayfa78

Eylül 16, 2012

The Doors of Perception - Aldous Huxley


Dili: İngilizce


Öncelikle bana bu kitabı veren sevgili Haku'ma çoook teşekkür ederim. Ne zamandır okuma listemde olsa da insan dokununca koklayınca canı daha çabuk istiyor. Bu baskı aslında Aldous Huxley'nin iki ayrı kitabını içeriyor. The Doors of Perception ve onun devamı niteliğindeki Heaven and Hell. İkinci kısmını daha sonra koyacağım.

Cesur Yeni Dünya vesaire bir kenara bırakın. Bu çok başka. Zamanında legal olan algı açıcı bitkisel ve kimyasalları tahmin edemeyeceğiniz kadar yazar, ressam, din adamı, üniversite hocası, politikacı, öğrenci denemiş. Bu deneyleri yürüten kişiler elbette deneyimli psikiyatr ve psikologlar. Bitirmek üzere olduğum Timothy Leary'nin Politics of Ecstasy de benzer deneylerin anlatıldığı bir kitap. Yakında gelecek.

Burada ise Aldous Huxley, peyote adlı kaktüsün içinde bulunan mescaline adlı maddeyi denedikten sonra yaşadıklarını anlatıyor. Deney sırasında onu yönlendiren bir uzman, ses kayıt cihazı ve alınan notlar mevcut. Bu deneyimlerini yazan bir sürü kişi olmuş ama malum kelime ustasının ağzından dinlemek başka oluyor. Yine de kitap boyunca kelimelerin aslında ne kadar kifayetsiz olduğunu vurgulamış ve herkesin böyle bir deneyimi kendi yaşaması gerektiğini söylüyor.

Ufak bir detay. Bu kaktüs özünün insan bedeninde yarattığı etkilerin bir çoğu aslında adrenalin üretimi sırasında ortaya çıkan adrenochrome adlı maddeninkilerle aynıymış. Ama bedenimiz tez elden başka maddelere dönüştürürmüş ki tehlike arz eden durumlarda metanetimizi koruyalım. Yine de anlık da olsa bu madde bizde bu etkiyi yaratıyormuş. Böylelikle adrenalin bağımlısı olmanın ne demek olduğunu da anlamış oldum. Gerçekten de tehlike arz eden sporları seven birisi olarak, heyecanın daha uzun sürmesini istediğimi inkar edemem..

Şimdi burada uluorta ben ne düşündüğümü söylemek istemiyorum ki zaten artık yasaların buna izin verdiğini sanmıyorum. Küçük bir özet gerekirse, zamana olan ilginin yok olduğu, sadece "var olmak"la ilgilenilen ve aslında bunu gerçek anlamda idrak ettiren bir durum. Normalde zihnimizin uzun süreli sağlığını korumak için kapadığı algıları açıyor ve 'duvarın öbür tarafına' geçiliyor. Şizofreninin iyi günleri gibi diyor. En önemlisi de, sanatçıların bu kimyasallar olmadan algıladığı ve yansıtmaya bazı 'şey'leri resim sohbetleri sırasında idrak ediyor olması. Çeşitli resimleri, tabii ki başkalarının (ya da normal insanın) bu algıları normalde kapalı olduğu için anlayamayacağı, dolayısıyla mecburen başarısız olan çalışmalar olarak nitelendiriyor.

Doğru yanlış iyi kötü diye etiketler koymadan okuyun derim. Bu algıları açmanın binbir türlü yolu var. İlla uyuşturucu madde almak gerekli değil. Sadece bizim farkında olmayıp aslında var olana açılan bir kapı. En azından öyle bir kapının olduğunu öğrenmek adına..

..'Is it agreeable?' somebody asked. 'Neither agreeable nor disagreeable,' I answered. 'It just is.' Istigkeit - wasn't the word Meister Eckhart liked to use? 'Is-ness.'..Sayfa7


..What the rest of us see only under the influence of mescalin, the artist is congenitally equipped to see all the time..Sayfa18



..'Within the sameness there is difference. But that difference should be different from sameness is in no wise the intention of all the Buddhas. Their intention is both totality and differentiation.'..Sayfa38




..To be shaken out of the ruts of ordinary perception, to be shown for a few timeless hours the outer and the inner world, not as they appear to an animal obsessed with survival or to a human being obsessed with words or notions, but as they are apprehended, directly and unconditionally, by Mind at Large - thus an experience of inestimable value to everyone and especially to the intellectual..Sayfa46

Eylül 15, 2012

Bunları Düşün - Jiddu Krishnamurti


Dili: Türkçe


Yine Krishnamurti ve yine uzuuun süren okuma dönemi. Bilinenden Kurtulmak'taki gibi sindire sindire okudum. Açıkçası bu daha kolay okunan bir kitap. Okullarda küçük çocuklarla, anne babalarla ve eğitmenlerle yapılan söyleşiler konuları üzerinden bir araya getirilmiş. Baştan sona okumak yerine hayatınızın o döneminde sizi ilgilendiren bir konuyu seçip o bölümü okuyabilirsiniz. Her bölüm önce bir açıklama metni arkasındansa her yaştan dinleyenlerin soruları ve cevapları şeklinde.

Kitabın ana fikriyse eğitim sisteminin (sistemlerinin) çocukken sahip olduğumuz açık enerjiyi nasıl söndürüp, sıradan sorgulamayan insanlara dönüştüğümüz. Bu noktada çocukları erken yaşta uyarmak kadar eğitmenleri de yönlendirmesi açısından çok önemli ve en beğendiğim yönü de bu oldu.

Artık bu söyleşileri yapma olanağımız olmadığına göre tavsiyem anne babaların bu kitabı okuyup daha sonra küçük çocuklarına okumaları veya okutmaları. Tabii ki küçük bir çocuk tüm kitabı okumaktan sıkılacaktır ama okurken sizi ilgilendiren kısımları işaretleyin ve çocuğunuza okuyun derim. Hele ki okulla başı belada olan ailelere çok yardım olacaktır. Onun dışında eğitmenler ve okul tamam ama anne babaların da çocuklarını eğitirken ki yaptığı istemsiz hataları görmelerini sağlayacaktır. Örneğin gençlerin sıklıkla "annem babam benim böyle olmamı istiyor ama ben istemiyorum." gibi sorular sordukları görülüyor. Din, meslek veya evlenilecek kız/adamla ilgili olabilir. Anne baba olarak kendi yatkınlıklarını çocuklarına dayatıp özgürlüklerini kısıtlamanın hatası vesaire gibi aydınlatmalar var. Aynı şekilde aile akraba veya arkadaşlık ilişkileri için de geçerli. Her insana istekleri, hedefleri, eğilimleri konusunda saygı göstermek ve gösterebilmek üzerine sohbetler var.

Okuyun derim.

..Mevcut eğitim sistemimiz bize yaptığımız işi değil, başarıyı sevmeyi öğrettiği için kötüdür. Eylemin sonucu eylemden daha önemli hale gelmiştir..Sayfa130

..Mükemmeliyet önceden tasarlanmış bir anda yaşanan bir şeydir ve bu anın bir sürekliliği yoktur; bu nedenle de ne mükemmeliyeti tasarlayabilirsiniz ne de onu kalıcı hale getirecek bir yol bulabilirsiniz..Sayfa159

..Fakat bilgi zihni, aklı, iç dünyayı yönlendiren bir geleneğe, bir inanca dönüştüğünde bir engeldir ve aynı zamanda insanları böler. Bütün dünyada insanlar gruplara bölünüp kendilerine Hindu, Müslüman, Budist ve Hristiyan gibi isimler takıyor fark ettiniz mi? Onları bölen nedir? Bilimsel keşifler, tarıma, bir köprü yapmaya, uçakları uçurmaya dair bilgiler değildir. İnsanları bölen, zihni belli bir yönde koşullandıran gelenekler ve inançlardır..Sayfa174

..Gerçek Brahman, gururlu olduğu için değil, kendi ışığı kendine yettiği için kimseden bir şey istemeyen biridir..Sayfa207

..Yalnızca içi boş olan doldurulmak ister ve boş bir kalp, guruların peşinde koşmakla ya da başka bir yoldan sevgiyi aramakla doldurulamaz..Sayfa242

..Oysa kendimizi Hindular, Amerikalılar ya da İngilizler veya beyaz, kahverengi, siyah ya da sarı olarak görmekle aramızda gereksiz engeller yarattığımızı anlamamız çok önemlidir..Sayfa246


Ağustos 28, 2012

Babalar ve Oğullar - Ivan Turgenyev

Dili: Türkçe

Yine ne zamandır okumak istediğim: Rus klasiği. Rus klasikleri bence neden güzeldir, daha doğrusu bende yarattığı güzel his nedir onu anlatmak istiyorum biraz. Kitabı eleştirmeye kalkacak değilim tabii ki.

Hiç 18 veya 19. yüzyıl Rus resimlerini gördünüz mü? Pastel renkler.. Her zaman doğa içinde, kırlarda bayırlarda veya şehir pazarında insan görüntüleri.. Şık giyimli bastonlu beyefendiler, at arabaları, ayak altında koşuşturan minicik çocuklar, evini mutfağını tertipli tutmaya çalışan kadınlar.. Bazen hüzün uyandırır insanın içinde ama her zaman bir sevgi ortamı vardır. Hatta en sefil hayatlarda bile. Rus edebiyatı da aynen böyle. Çok gıcık diyebileceğimiz Suç ve Ceza'nın Raskolnikov'un bile sevgi yanı çoktur.

Teknolojinin olmadığı, insanların yüzeysel olmadığı ve çok okudukları; tartışma konuşalarının genellikle edebiyat, sanat, şifa ya da tarım teknikleri olduğu zamanlar. Bence çok hoş..

Bu kitap için tek söyleyebileceğim, çok beğendim. "Uuu ağırdır onlar" diye korkulan klasiklerden değil. Çok rahat okunuyor. Ana karakterlerimiz Arkadiy ve babası; Bazarov ve babası ve bir takım kadınlar.. Jenerasyon çatışması, dostluk, biraz aşk ve doğa da ana konuları.

Okuyun, okuşturun :)


..Zaman, bilindiği gibi bazen kuş gibi uçar, bazen de solucan gibi sürünerek geçer. Ama insan en çok zamanın ağır mı, yoksa çabuk mu geçtiğini fark etmediği vakit kendisini iyi hisseder..Sayfa101


..Bazarov: Ben ise düşünüyorum, işte şurada saman yığınının yanında yatıyorum... Vücudumun kapladığı daracık yer, geriye kalan boşluğun, benim bulunmadığım, benimle hiç ilgisi olmayan boşluğun yanında o kadar küçük kalıyor ki! Yaşayabileceğim süre de, benden önce varolan, benden sonra da devam edecek olan sonsuzlukla ölçülünce o kadar önemsiz ki! Buna rağmen, bu atomun, bu matematik noktanın içinde kan dolaşıyor, beyin çalışıyor, istekler doğuyor... Ne saçma! Ne boş şeyler!..Sayfa142



..Feniçka o beyaz elbisesi içinde daha da beyaz, daha da hafif görünüyordu; yanık ten ona yakışmıştı. Korunamadığı sıcaklar yanaklarına, kulaklarına hafif bir kırmızılık veriyordu..Sayfa164



..Sevilen bir varlığın gözlerinde bu gözyaşlarını görmemiş bir insan, bir kimsenin nasıl minnettarlıktan, utancından kendinden geçercesine mutlu olabileceğini bilemez, anlayamaz..Sayfa206

Ağustos 20, 2012

Sisle Gelen Yolcu - Jean-Christophe Grangé

Dili: Türkçe

Grange'nin yeni kitabi cikmis dediler heyecanlandim. Bundan onceki Ölü Ruhlar Ormanı'nda da heycanlanmistim. Hadi onu bayagi begendim cunku Orta Amerika'da benim gitmek istedigim yerlerde falan geciyordu, e hikaye de kanli canliydi, begenmistim.

Bu sefer, geri kalan Grange kitaplarindan farkli olarak daha psikolojik ve bir takip-kacis hikayesi var. Aslinda olay oldukca ilginc. Psikiyatrik durumlar falan var, ilgisi olana. Ama sanki iste.. mmmhh.. Pek olmamis yauu

Iyi guzel, goodreadste yeterince yildiz da verdim ama bi Leyleklerin Ucusu falan gibi bir tat yakalayamadi bu adam bir daha.. Maxime Chattam bence muthis, iste o Grange'yi bitirdi, (diye yorumluyorum ben).

Ha kan revan kaldiramam ben ama polisiye istiyorum derseniz buyrun kansiz polisiye. Hafif kanli diyelim, elbette bi ceset var.

Temmuz 26, 2012

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Peyami Safa

Dili: Türkçe

Ben bu donemden kitaplar okudugum zaman bende yarattigi etki aynen "Bir tatli huzuuur almaya geldiiik, Kalamiiiiiis'taaa aaaaaaaaaaaaaa" nin etkisiyle ayni. Yazarin bakis acisindan tamamen bagimsiz.. Nihayetinde Peyami Safa cok acik kafali bir insan degilmis ama is edebiyata geldiginde durum baska. Hikayelerde aciklik-mutaassiplik cekismesinden galip gelen mutaassiplik oluyor. Bundan rahatsiz olanlari duydugum icin bunu dile getiriyorum. Bence bu edebiyat soz konusu oldugunda tamamen gereksiz bir onyargi. Oradan siyrilmak gerek..

Yine tatli seker bir hikaye. Insanlari tesvik etmek icin "zaten kisa" diyecegim ama uzuluyorum, uzun olsa ne olur. Uzun olsa da okunmali.

Temmuz 23, 2012

Dur Bir Mola Ver - Tom Robbins

Dili: Türkçe


Bu kitabi okumak icin yazarinin Tom Robbins olmasi aslinda gayet yeterli. Gel gelelim, diger kitaplardan daha baska bir frekans daha guzel bir tat yakaladim.

Bu seferki hikayede "ruhu cingene kiz Amanda" ve tarzan gibi giyinip etrafta Pan gibi flut calarak gezinen garip kocasi John Paul Ziller bir de 3. ek olarak Marx Harikulade (Marx Marvelous) var.

Yazarin ilk romani. 1971'de basilmis. Sevgili LSDcimiz Timothy Leary'nin kadim dostu ve yol arkadasi. Sonuc olarak kitap daha cok 70lerin o hippi ve sevgi dolu ortaminda geciyor, dersem hafif dogru olur ama butunu yansitmaz. Zira bu adamin yazis tarzi bir acayip. Absurdlukler uzerine sayfalarca yazi yazilabilir ama tabii ki ben oyle birsey yapmayacagim.

Hikayeden ufak kesitler vermek istiyorum. Amanda bir sirkle gocebe hayat yasarken, meshur davulcu Tarzan kiyafetli John Paul ile bir cayirda tanisir ve o anda asik olup evlenirler. Bu arada John Paul bir babuinle takilmaktadir ve Amanda'nin bir bebegi vardir. Daha sonra, yol kenarindaki bir dinlenme tesisini satin alip sosis+meyve sebze suyu satan bir yer haline getirirler. Kilometrelerce uzaktan gorulebilecek dev sosis heykelini de catisina koyarlar. Ormana gidip mantarlar falan toplarlar. Amanda dislerini cilekle fircalar. Tamamen doga ve sevgi (ve cagin emri olarak uyusturucu ve trans hali) uzerine.

Bir yandan arkadaslari Delifisek Purcell ("Plucky" Purcell) hikayeye Vatikan ve Isa'yi sokar. Marx Harikulade bir sekilde bu garip yerde bulur kendini. Pire sirki ve bocek hayvanat bahcesinin bakimini falan ustlenir.

Hikaye boyle absurd ve surukleyici. Tabii bunda yazarin anlatimi da cok buyuk rol ustleniyor. Kitabin kimin agzindan yazildigi sonralari belli oluyor ve kitap icinde anlatici ile ilgili bilerek yapilmis gidis gelisler var. Tom Robbins'le ilgili en sevdigim sey ise bu ilk kitabinda cok baskinmis, cok hosuma gitti: kitap boyunca kullanilan bir isim veya obje oluyor. Siz surekli ya bu neydi acaba kacirdim mi unuttum mu diye dusunuyorsunuz ama aslinda yazar sadece sizinle oyun oynuyor. O yuzden okuyanlara soyle bir tavsiyem var, kafaniz karistiysa bu yazar istedigi icin olmustur. Sabredin :)

Ayrica yakinda onsozunu Tom Robbins'in yazdigi Timothy Leary kitabini da koyacagim..

Bu arada benim okudugum kitabi baski kalitesi rezaletti. O kadar kotuydu ki kitabi yakmak istedim. Harfler birlesik basilmis. Mesela kitap boyunca asla "sonra" kelimesini goremezsiniz "soma" diyedir. 'il'ler birlesip 'h' olmus falan. Hiiic yakistiramadim Ayrinti yayinlarina, bu da burdan soylene..

Yaptigim alintilarla ilgili olarak, malesef yaz tatilindeyken bitirdim ve kitabi orada biraktim. Alintilari buraya gecirme sansim olmadi. Daha onceden koydugum bir kismi varmis o kalsin ama asil begendigim yerini koyamiyorum.




Amanda: "Hafiza kaybi, insanin kim oldugunu bilmemesi ve kim oldugunu ogrenmeyi delice istemesidir. Kendini asiri derecede zinde hissetme hali, insanin kim oldugunu bilmemesi ve bu duruma aldiris etmemesidir. Vecd (ecstasy) hali, insanin kim oldugunu tam olarak bilmesi ama yine de aldiris etmemesidir."..Sayfa 171

Temmuz 07, 2012

Bilinenden Kurtulmak - Jiddu Krishnamurti

Dili: Türkçe

Aslına bakarsanız kitabı okumak birkaç ayımı aldı. Felsefeye dair güçlü bir alt yapım olmadığı için olduğunu sanmıyorum. Hani hep diyoruz ya "sindire sindire okumak lazımmış bu kitabı ben hemen bitirdim" diye. Bu sefer öyle demiyorum. Çünkü bırakın bir bölümü, bir paragrafı okuyup üç gün düşünebilirsiniz.. Bu sefer yavaş yavaş, sindire sindire okudum.

Bu kitap "dünya öğretmeni" lakaplı Krishnamurti'nin hayatımızda bir dakika durup düşünmediğimiz duygu ve olaylarla ilgili insanları düşünmeye ve sorgulamaya iten sohbetlerini içeriyor. Otorite, zevk, ölüm, ideoloji, şiddet, ideal ve gerçek, sorumluluk, uyuşturucu, ikiyüzlülük falan filan bir ton konu var.

Alıntı yapmaya kalkışsam galiba bütün kitabı buraya yazmam gerekir. O yüzden yapmayacağım. Genel olarak aklımda kalacak olan en büyük şey ise bir ideolojiyi kabul edersek artık orada özgür olamayacağımız konusuydu. Bu siyasi bir örgüt veya bir din veya bir futbol takımı olabilir. Ayrıca, yakın zamanda yaşadığım kayıp nedeniyle ölüm konusunda yazdıkları çok dikkatimi çekti. Sahi ölüme neden bu kadar üzülürüz? Ölen insan için mi yoksa kalanlar için mi kendimiz için mi? 

Kitap boyunca Krishnamurti sizinle konuşuyor, size hitap ediyor. Daha önce dikkat etmediğiniz konulara dikkatinizi çekiyor ve sizi sorgulamaya itiyor. Ha neyi yapmıyor? Size "bunun böyle olması gerekir" veya "doğru yöntem budur" demiyor. Zaten o zaman o da bir ideoloji yaratmış olurdu ve takip etmeye kalkarsanız yine özgür olamazdınız. Neyse.. Tembel beynimiz aslında "birisi bize yol göstersin, biz de kendi doğrumuzu bulmakla uğraşmayalım" der ama bu kitapta onun eksikliğini hissedebilirsiniz -ki bence harika bir şey. Sizi sadece düşünmeye itecek, ne yapmanız gerektiğini söylemeyecek.

Kısacası, körü körüne bağlandığımız ve bildiğimizi sandığımız şeylerden gerçekten kurtuluyoruz. Elinizin altında bulunsun, baştan sona okumanız da şart değil. Aradan istediğiniz konuları -o günün ihtiyacına göre- seçip de okuyabilirsiniz.





Haziran 15, 2012

Ninni -Chuck Palahniuk

Dili: Türkçe

Chuck Palahniuk denince aklımıza her zamanki gibi "zeki kurgu" geliyor, "absürdite" ve "underground" geliyor. Kitabı Görünmez Canavarlar'la karşılaştırmam gerekirse ekşi bir limonata ortaya çıkacak, o yüzden yapmıyorum. Beklentilerim daha yüksekti. Fikir yine çok ilginç.. İnsanları öldüren büyülü bir ninni var ve anneler çocuklarını falan öldürüyorlar bilmeden. Tabii bir de bizim karakterler var bu büyünün bilincinde olan falan filan..

Kitap sırasında not ettiğim alıntılar vardı yani aralar çoook çoook güzeldi.. Sanırım tepkim sadece ister istemez kurgusu olağanüstü olan diğer kitapla karşılaştırma yaptığımdan kaynaklanıyor. Ama olsun varsın, yine de beğendim.. Size de tavsiye ederim. Görünmez Canavarları henüz okumadıysanız önce bunu okuyun.. En azından ikinci kitapta çıkış yakalamış olursunuz.


..Herkesin hayal gücü köreldiğinde, artık hiç kimse dünya için bir tehdit olmayacak..Sayfa28

..Güç insanı bozar. Ve mutlak güç insanı mutlaka bozar..Sayfa65

..Aslında doğa dediğimiz şey, diyor İstiridye, her geçen gün daha fazlamızın dünyayı öldürmesi..Sayfa116

..Sevdiğiniz insanlara onları öldürmekten daha kötü şeyler yapabilirsiniz..Sayfa129

..Yeteri kadar zaman geçtikten sonra dünyadaki herkes düşmanın olacaktır..Sayfa134

..Pencereden bakan İstiridye "Adem'le Havva'nın eğitilemedikleri için Tanrı'nın bir kenara attığı kuklaları olduğunu düşündün mü hiç?" diyor..Sayfa143

..Helen ayağını çekerken "Ne kadar insan öldürürsem öldüreyim asla yeterli olmayacağını fark ettim," diyor.. İş konuşmayalım diyorum..Sayfa188


Haziran 10, 2012

Toza Sor - John Fante

Dili: Türkçe

Bir gün yazı yazacaksam eğer bu kadar basit kelimelerle akıtmak isterim içimdekileri. Bukowski boşuna dememiş Fante benim Tanrı'm diye..

Arturo Bandini sanırım okuyan herkese tanıdık bir sima olarak hissettiriyor kendini. Taaa ne zaman yazılmış olsa da yıl, ülke demiyor. Aslında 4lü bir seriymiş Arturo Bandini'nin hikayesi. Ben 3.den dalış yapmışım. En kısa zamanda telafisini yapacağım. 

Çok bir şey yazmak istemiyorum açıkçası. Çok beğendim. Yeraltı edebiyatı dediğimiz türü seven sevmeyen herkeslere tavsiyemdir.


..Tam burnuma göre bir geceydi, burunlara şölen, yıldızların kokusu, çiçeklerin kokusu, Bunker Hill'i kaplayan uykuya dalmış tozun kokusu..Sayfa17

..Hayat böyle yaşanmalıydı, gayesizce dolaşarak, bir mola ver ve yola devam, beyaz çizgiyi izle, bir sigara yak ve çölün şaşırtıcı göğünde anlamları ara boşuna..Sayfa145

The Sinner - Tess Gerritsen


Dili: İngilizce


Bir önceki kitap The Apprentice'e göre baya iyi. Tabii ki çerezlik şeyler bunlar, herhangi bir edebi değeri de yok. Biraz zaman olmuştu sevdiğim kan revan okumayalı, iyi oldu açıkçası. Şimdi bu serinin 3. kitabı. 4.yü zaten bir süre önce bilmeden okumuştum: Body Double.

Söylenecek fazla bir şey olmuyor bu kitaplarla ilgili tabii ki. Konusundan kısaca bahsedeyim ama. Kitap bir manastırda iki rahibeye hunharca saldırılmasıyla başlıyor. Birisi ölü diğeri komada.. Olaylar gelişiyor karışıyor. Hindistan'da cüzzamlıların yaşadığı bir köyde yapılan katliama bağlanıyor falan filan. 

Çerezlik işte, oku, iyi vakit geçir ve unut tarzı.

.."Faith requires no proof," she said. "But I do"..Sayfa103

..Men might call them bitches, but she recognize them for what they were: embattled women who'd worked so hard to prove themselves in a man's profession that they actually take on a masculine swagger..Sayfa104

..Noni's jacket was so big on her, she looked like a little Michelin's man, tramping out into the snow..Sayfa171

Haziran 06, 2012

Âmâk-ı Hayal - Filibeli Ahmed Hilmi

Dili: Türkçe

Şimdi ben bu kitabı bitirdim ya.. Aslında doğrusu bu kitap hiç bitmez.. Nasıl tanımlamam gerektiğini bilemedim.. İnsanın hayatında sade ama çook önemli bir fener gibi bir şey! Hayata dikkat ettirecek, yolumuzu pırıl pırıl simli rengarenk yapacak bir kitap. Bütüün o yaşam koçları falan filan gerek yok bence. Bu kitabı okuyun. Öyle bir ruh hali ki, benim kelimelerle aktarmama imkan yok..

Nasıl bir kitap peki ondan bahsedeyim biraz. Şehbenderzade Filibeli Ahmed Efendi 2. Meşrutiyet Dönemi yazarlarındanmış. Galatasaray Liseli'ymiş. Batıcılığa ve materyalizme karşıymış. Şimdi zamane çocukları olarak pek merak etmediğimiz ama kültürümüzün çok değerli kavramı "tasavvuf"u sokacağım burada işin içine ancak bir tanımlama yapmak amacıyla değil.
Bu kitapta bir sürü hikaye var. Şimdi tasavvuf kelimesini kullandım diye dini anlamlar çıkarmayalım. Hikayelerde Buda da, mitoloji de, fantastik kurgular da bilim de aşk da, her şey var! Hikayeleri hayat-hayal çizgisinin hayal kısmına geçen Raci'ye güzelim şiirlerle ney üfleyerek anlatan Aynalı Baba asıl babamız.. Meczup ya da deli değil aksine kamil ve veli insan Aynalı Baba.. Sanırım artık dizinin dibinden hiç ayrılmayacağım adam. Dönüp dönüp hikayelerini dinleyeceğim kişi.

Kitap bitmesin diye kendimi nasıl zorladım anlatamam size.. Elime alıp alıp "hayır daha değil", diye geri bıraktım. Maalesef bitti.. Ama bitmedi yani, bitmez. Eğer okursanız anlayacaksınız söylemek istediğimi.
Herhangi bir alıntı da yapmıyorum çünkü bütün kitabı buraya yazmam gerekir.. Sırf bu kitabı herkes okusun diye kalemimin çok güçlü olmasını isterdim. Güçlü olsaydı da herkesin içinde okumaları gerektiği fikrini uyandırabilseydim.  Şimdilik sadece umuyorum ve Haku'ma teşekkür ediyorum..


Haziran 03, 2012

Uzaktan Aşk - Amin Maalouf

Dili: Türkçe

Efendim bu aslında bir kitap değil bir libretto. Finlandiyalı besteci  Kaija Saariaho'nun bestesi için yazmış Amin Maalouf. Benim çok hoşuma gitti hikayesi. 3 ana karakter var; aslında bir prens olan trubadur (ozan) olan Jaufré Rudel, Gezgin ve Trablus Kontesi Clémence.
Hikayeyi sonuyla beraber buraya özetlemeyi sakıncalı bulmuyorum zaten en başında 5 perdenin birden özeti var.
Ozanımız Jaufré, aşıktır ancak sevdiği kadının kim olduğunu bilmez. Onun özelliklerine güzelliğine şiirler yazar. Bir gün Gezgin ona anlattığı kadını gördüğünü ve onun Clémence olduğunu söyler. Daha sonra Gezgin, Clémence'a onu uzaktan seven ozan Jaufré'den bahseder. Jaufré başta, aşkını Clemence'a söyleyerek Gezgin'in ihanet ettiğini düşünse de ani bir kararla bir gemiye atlar ve sevdiğini görmeye gider. Gel gelelim yol boyunca sinirden stresten hasta düşer. Kontes'in yanına vardığında ölüm döşeğindedir ve Clémence'ın kollarında son nefesini verir.

Hikayeyi niye anlattın biz okuyacaktık demeyin. Bu bir libretto ve önemli olan şiirler ve sahne. Tabii ki operasını izlemek isterim bir gün, bakalım nasıl sahnelemişler diye. Ben çok beğendim, aşağıya da birkaç cümle düşüyorum. Gerçekten uzun zamandır bu tatta bir hikayeye dalmamıştım. (Not: Bir yandan da Amak-ı Hayal okuyorum, orada da böyle hikayeler mevcut ama onu sindire sindire okuyorum, bitirdiğimde koyacağım)

Yani aslında asıl hikaye, birbirini hiç görmemiş iki insanın birbirine olan aşkını, kavuştuklarında (fiziksel dünyada) yaşatamama korkusu. Eğer Jaufré ölüyor olmasaydı Clémence ona yine onu sevdiğini söyler miydi?

..Denizler ötesini düşlüyoruz ikimiz de, ama sizin için denizler ötesi burası, Gezgin, benim içinse orada, uzakta..Sayfa29

..Ozan, yalnızca senin dizelerinin aynasında 
Güzelim ben..Sayfa35

..Uzaktan göğün ışığıdır güneş, ama yaklaşınca bir cehennem ateşi!..Sayfa58

Mayıs 29, 2012

Acımak - Reşat Nuri Güntekin


Dili: Türkçe


Klasiklerden ama okumamışım işte şimdiye kadar. Cahillik.. 
Katı ama işinde başarılı ve zeki bir öğretmen Zehra Hanım. Annesinin, ablasının ve büyükannesinin mahvından babasını sorumlu tutuyor ve babasını ortaokul çağlarından beri reddetmiş.

Derken babasının hasta olduğu ve ölmek üzere olduğu haberiyle yola çıkıyor. Gittiğinde babasının güncesini buluyor.

Kitapla ilgili söyleyebileceğim, çok çok beğenmem dışında, biraz acıklı olduğu ve ana fikrinin "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir", "Hayatta önyargılı olmamak gerekir" olduğu.

..Belki çocukça bir fikirdir, felsefe kitaplarında yeri yoktur ama ben saadeti ikiye ayırırım. Başkalarından alınan saadet, başkalarına verilen saadet. Benim için hakiki saadet, başkalarına verilen saadettir..Sayfa88

..Fakat ben onu ilk defa masallarda olduğu gibi su başlarında, gül bahçelerinde olsaydı bilmem bu kadar sevecek miydim? İnsanlar hiçbir vakit ıstırap çektikleri zamandaki kadar güzel olmuyorlar..Sayda101

Mayıs 25, 2012

Azil - Hakan Günday


Dili: Türkçe


Her Hakan Günday kitabında olduğu gibi yine aynı şeyi söyleyeceğim: İnanılmaz!!

Ana karakter aslında 2 önce okuduğum kitap olan The Curious Incident of the Dog in the Night-Time'a benziyor aslında. Gerizekalı sanılan Asil'in aslında delilik ve dahilik arasında gidip geldiği hikaye. Açıkçası ben çok etkilendim ve hıphızlı okudum. 

Asil'in içinde saf bir "Ben" var ve onun farkına Asil 3 yaşındayken varıp, sonra üstünü örtüyor ve içine kapanıyor. Serçe parmağının tırnağı ve eti arasına biriken kara bir şey. Asil'in hayatına 3 ve 30lu yaşlarına doğru giriyoruz. Belki de psişik diyebileceğimiz kadar iyi olasılık hesaplama teknikleriyle hayal ve gerçek arasında gidip gelerek yaşıyor bir süre. Burası bana biraz fikrine hayran kaldığım ama kurgusundan bir o kadar nefret ettiğim Olasılıksız'ı hatırlattı. Hayran kaldığım kısmını tabii :) Alkol uyuşturucu da var, kukla milletvekilleri de, daha bir sürü ilginç fikir de..

Kitabın sonlarında tanıştığı temiz insan Yahya var. En çok onu sevdim ben, siz de tanışın kendisiyle.

Kitabın sevdiğim cümlelerini koyamıyorum zira daha buraya geçiremeden kitabı Haku'ya bıraktım.
Haddime düşmeyerek bir sürü yıldızlı pekiyi veriyorum

Mayıs 18, 2012

Tol - Murat Uyurkulak

Dili: Türkçe

Önce iş yoğunluğu sonra da gezentilikten ancak koyabiliyorum. Bitirir bitirmez yazmadığım için; araya başka 3 kitap daha girdiği için; heyecanım haliyle biraz söndü, çok etkilemesin.

Şimdi bu kitabın en çarpıcı kısmı, tüm okuyanların hemfikir olacağı gibi, ilk cümlesi:
"Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi."
Zaten konuyla ilgili biraz tüyo veriyor. Velhasıl, konudan ziyade işlenişi ve karakterlerin güzelliği önemli.

Kitapla ilgili dikkat edilmesi gereken ilk husus kafanızı verebileceğiniz ve kısa sürede bitirebileceğiniz bir zamanda, gerçekten hakkını bilecek anda okuyun. Üç jenerasyonun ve farklı karakterlerin aynı anda anlatılmasından dolayı biraz karışabilir. Benim yaptığım gibi tutup işinizin yoğun olduğu, akşamları falan çalışmanız gereken zamanda okumayın. Karakterler birbirine girip, "bu kimdi yaae?" deyip başa dönmeyin. Yazık olmasın. Gerçekten güzel.

Reklam yapmadan da geçmeyelim, SALT Galata'da ilginç bir sergi olan Translated By'da da yerini almış Tol.  8 Temmuz 2012'ye kadar görülebilirmiş. Ben de yarın gezeceğim bakalım.

..Ölmüştüm herhalde, cehennemde rakı vardı, sağ olsunlardı, ama çektiğim onca fani azabın ardından öteki hayatın hikayesine en azından böyle bir adam girmemeliydi, şeytan bir kez olsun benden uzak durmalıydı, bu kadarı da biraz yavşaklık oluyordu..Sayfa24

..Fiziki haritayı daha çok severdim, dünya bir bütün olurdu çünkü o zaman, sınırlar kaybolurdu ve benim için bütün o kesik çizgilerle birbirinden ayrılmış ülkeler varılabilir, görülebilir birer coğrafya haline gelirdi..Sayfa120

..Yazdıklarımı sadece Ada'ya okuyorum. Çünkü dinlemiyor o beni..Sayfa181

Mayıs 16, 2012

The Curious Incident of the Dog in the Night-Time - Mark Haddon

Dili:  İngilizce

Ya sen dunyanin en tatli kitaplarindan birisin sanirim! Cooook cok cok sirin. Pembe bebek agucububucu turden degil.

Simdi adindan da belli olacagi gibi, kitap bir kopek cinayetinin aydinlatilmasini anlatiyor. Anlatici kim? Asperger sendromlu 13 yasindaki Christopher.
Kendisine dokunuldugunda cigliklar atan, insanlarla goz temasi kurmayan, inanilmaz zeki ve tabii ki "mantik abidesi" cocuk.
Tabii ki otistik cocuklarin kafalarinda aslinda neler donuyor bilmek cok zor. Bu kitapta oyle guzel bir anlatim var ki, aslinda cocugun her seyin farkinda oldugu ama mantik iliskileri cercevesinde degerlendirmeler yaptigini, haliyle de duygusal konulara herhangi bir anlam veremedigini goruyoruz.

Karsi komsunun kopeginin oldurulmesiyle basliyor kitap. Bizimki polisiye sevdigi icin olayi arastirmaya ve daha sonra ogretmeninin tavsiyesiyle arastirmasini yazmaya karar veriyor. Kucuk Chris'in annesi olmus ve babasiyla yasiyor. Kitap ilerledikce olaylar karmasiklasiyor falan filan..

Kitap boyunca ilginc zeka sorulari var cunku ogretmeni cocuga ona ilginc gelen seyleri yazmasini soyluyor. Bu durumda, okuyucuya ilginc gelmese de cocuk icin ilginc oldugundan yazilmis matematik problemlerini gormek cok tatli ve komik.
Onun disinda bolumlerin 1, 2, 3.. diye gitmek yerine asal sayilardan olusmasi da cok hosuma gitti.
Coook basit bir dille yazilmis ve biraz analitik insanlarin eminim kendilerinden bir seyler bulabilecekleri bir kitap. (Umarim hepimiz otistik degilizdir tabii)

Ben cok begendim herkese de tavsiye ederim. Basit dille yazildigini soylemistim, ingilizce kitap okumaya  cekinenler icin birebir.




Mrs. Forbes at school said that when Mother died she had gone to heaven. That was because Mrs. Forbes 
is very old and she believes in heaven. Chapter 61




And when you look at the sky you know you are looking at stars which are hundreds and thousands of light-years away from you. And some of the stars don't even exist anymore because their light has taken so long to get to us that they are already dead, or they have exploded and collapsed into red dwarfs. And that makes you seem very small, and if you have difficult things in your life it is nice to think that they are what is called negligible, which means that they are so small you don't have to take them into account when you are calculating something..Chapter 179

And people who believe in God think God has put human beings on the earth because they think human beings are the best animal, but human beings are just an animal and they will evolve into another animal, and that animal will be cleverer and it will put human beings into a zoo, like we put chimpanzees and gorillas into a zoo. Or human beings will all catch a disease and die out or they will make too much pollution and kill themselves, and then there will only be insects in the world and they will be the best animal..Chapter 199

Mayıs 06, 2012

Son Hafriyat - Emrah Serbes

Dili: Türkçe

Son Hafriyat, Behzat Ç'nin ikinci kitabı. Hani film yapılan. Neyse ki filmi izlemeden kitabı okudum. İlk kitapta biraz (hafif, çok değil gerçekten) hayal kırıklığı olmuştu ama bu kitap gerçekten harika. Emrah Serbes belli ki baya geliştirmiş kendini iki kitap arası. Ben de uzman değilim neticede, sıradan bir okur gözüyle söylüyorum.

İki kitapta da dizinin aralarına serpiştirilmiş sahneler bulmak çok hoşuma gitti açıkçası. Sonuçta dizi kendi başına ilerleyen büyüyen bir senaryo oldu. Kitabın es geçilmemesi güzel. Konuyu falan anlatmama gerek yok. Tek bir cümleyle, kendine Red Kit diyen bir katilin peşindeler kitap boyunca.

Hoşuma giden ilk öğe, lakaplar. KASS var mesela en güzeli: Kendini Ahmet Sanan Süleyman. BMx2 var. Barni Moloztaş'a Benzeyen Müfettiş. Gorbaçov Hasan, Pembo var. Var oğlu var.

Hoşuma giden ikinci şey ise kitap boyunca Ankara'nın içine edilmesinden, oranın buranın kazılmasından bahsediliyor olması. Abi X'te buluşalım. Nerde? X'te işte, şimdi yıktılar Y oldu ya.
Ah hö(ü)rmetli belediye reisi, mahvettin her yeri de, neyse ki insanlar senden korkularına susmuyorlar.

İşte böyle çok güzel bir kitap olmuş. Alıntı yazmak çok kolay değil. Genellikle hikayenin gidişinden kahkahalara boğulduğunuz anlar veya vay anasını dediğiniz yerler oluyor ama koca bir sayfayı buraya aktarmadan anlaşılacağını düşünmüyorum. O bakımdan az ve öz.

..Cinayet mahallinde Behzat Ç., kayıp yakınlarını coplayan on robocop gücündedir derler..Sayfa56

.."Bencil adamlardaki evcil hayvan tutkusu."..Sayfa156

..Esasen kendisi de makine mühendisiydi, ama kafası fazla çalışmadığından müdür yapmışlardı..Sayfa157

Mayıs 03, 2012

Bazuka - Murat Uyurkulak

Dili: Türkçe


Kitap bitti.. Yarim solukta! Bir de baktim ki alintilari ayiracak vaktim bile olmamis! Bir baska Afili Filintalar keyif bombardimani!

Simdi efendim bu bir hikaye kitabi. Toplamda da incecik bir kitap. Icinde turlu turlu hikayeler var. Tahmin edildigi gibi de: Coooooooooooooook guzeller!!

Benim asil sasirdigim durum ise -aslinda hayran kaldigim demek daha dogru- bir yazar nasil bir cok dalda bu kadar iyi yazabilir??????? Yani underground bir hikaye ne kadar iyi yazilmissa, bir Mevlevi dervisin anlatildigi hikayede eski kelimeler de o kadar iyi kullanilmis. Hani Jim Carrey hep komik karakter olup da sonra Eternal Sunshine'da bizi uzunce "abii oyuncu dedigin boyle olur" demistik, o hesap. Ya da bir muzisyenin hem klasik muzikte harikalar yaratip hem death metalde hem de punkta efsane olmasi gibi.

Cok iyi cok!!

Nisan 29, 2012

Ormanda Ölüm Yokmuş - Latife Tekin

Dili: Türkçe


Bu kitabı o kadar zor bitirdim ki, bitirince buraya koymaya bile uzanmadı elim 5 gündür. Yani kitabı kötülemek de istemiyorum gerçekten, çok emek verilmiş. Bazı kısımları da oldukça derin. Ama işte.... 
Belki de sadece yanlış bir anda okumuşumdur, bilemiyorum.

Kitap Yasemin ve Emin diye hayatın sillesini yemiş kaderin oyununa gelmiş iki yakın arkadaşı anlatıyor. Emin, bildiğiniz deli. Rüyalarında yaşıyor adam. Rüyada yaşamak derken, kelimenin gerçek anlamıyla kullanıyorum. Bırakın uyusun, uyurken de rüyasında düşünsün, yaşasın falan. Yasemin de çok normal sayılmaz, vır vır konuşup duruyor. Kötü yazılar yazıyor. Ormana falan gidiyorlar bu ikisi. Yaprak arıyorlar. Konuşup duruyorlar.

Ben pek giremedim içine, üzülerek söylüyorum ki içim şişti. Kaba bir tabir olduğunun farkındayım ama duygumu ifade edebilecek başka bir deyim bulamadım. Özür diliyorum gerçekten. Emeğe saygısızlık etmek falan değil niyetim.

Yine de belki aranızdan birisi okur diye beğendiğim kısımları aşağı alıntılıyorum.

.."Tanrı bizi birbirimize bırakıp gitti!"..Sayfa8

..."Rüyalar anlatılır... Resmini yapmaya kalkmayız hiç."..Sayfa41

..."Üşüdüm, ne soğuk bulutmuş bu. Samui'de bulutları çok sıcak yapıyorlar..."..Sayfa90

..."İnsan, yanında başka bir insan yoksa, bir şeye güzel bile demiyor, başka varlıklara iyi ya da kötü bir anlam verebilmek için bile yanında bir insan olması gerekiyor."...Sayfa116

..."Babamla ormana girdik bir gün, evimiz oralara yakındı, çok kalın gövdeli, iri bir ağaç gördüm, sonra çocukluğum boyunca o ağacın Allah olduğunu düşündüm."..Sayfa156

Nisan 15, 2012

Korkma Ben Varım - Murat Menteş


Dili: Türkçe

Dublörün Dilemması'nın bir uzun versiyonu diyebiliriz. Aynı tatta, aynı keyifte bir başka kitap olmuş. Yine Alper Canıgüz, Murat Uyurkulak alakaları kurulmuş.
Kitabın tek problemi, hangi bölümün kimin ağzından yazıldığının takibinin birazcık zor olması. Dublörün Dilemması'ndaki gibi ana bölümler var. Ana bölümleri, bölüme adını veren karakterin ağzından dinliyoruz ama arada küçük bölümler var ki başlıklarının yanında parantez içinde yan karakterlerin adı oluyor. O zaman onların ağzından dinliyoruz. Ben başlarda kendimi kaptırınca biraz kafam karıştı açıkçası. Benim gibi kafası geç basanlar için başta bir açıklama olsa iyiydi :)

Bu sefer yine komik isimler ve karakterler var. Fu, Müntekim Gıcırbey, Atom Bombacıyan, Şebnem Şibumi ve Hayati Tehlike ana karakterler. Bir sürü polisiye, doğaüstü, komik ve romantik olay cereyan ediyor. Konusu hikayesi şudur demek de zor. Bir Gönül İşleri Bakanlığı var, aşkları onaylanmış bir kısım aşığa AŞKart adı verilen bir kart veriliyor. Bakanlığın yaşlı mı yaşlı, ermiş mi ermiş, her türlü mezhebin önde gelenlerinin bulunduğu 22 kişilik karar heyetinin katledilmesiyle başlıyor hikaye. Dublörün Dilemması'nda olduğu kadar kitabı okurken kendi kendime kahkahalara boğulmadım ama yine de çok güldüm. Yine bir sürü değişik alıntı ve sakız içinden çıkan gereksiz bilgiler türü paragraflar var :)

Dünyada şunca kötü, tatsız, acılı olay cereyan ederken gülebilmek çok güzel. Kendinizden üç beş kahkahayı esirgemeyin diyorum.


..Dracula, boynunu büküp otobur horultularla uyuyan Tarzan'ın dazlak kafasında geleceği görmeye çalışıyor. "Bak Mübeccel, bu Mister Spock namlı negatif iyon, seni Pamuk Prenseslikten Kül Kediliğine transfer edecek!"..Sayfa108

..Gelgelelim insanoğlu her yaştan ağacı keserek, zehirleyerek, yakarak öldürdü. Rüzgarı makasladı, yağmuru kelepçeledi, güneşe çuval geçirdi. Karpuzu, domatesi, portakalı.. murdar etti. .... Allah'la kul arasına girdiler. Eriği, mandalinayı köleleştirdiler. Bitkilerin kokusunu, şifasınıi ruhunu gasp ettiler..Sayfa179

.."18. yüzyılda Altaylar, Kırgızlar ve Doğu Türkistan Türkleri şaman ayinlerine 'oyun' derlermiş. Oyun=Ayin" diyor..Sayfa200

..Sahip olmadığınız niteliklerle sizi övenler, taşımadığınız kusurlarla yererler de..Sayfa242

.."Çok sevmek sonsuza dek kavuşamamak için en ideal yöntemdir!"..Sayfa384

Nisan 05, 2012

Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir - Şafak Pavey


Dili: Türkçe

Birleşmiş Milletler'de insan hakları üzerinde çalışmış olan Şafak Hanım, görev gereği bir süre yaşadığı İran'dan izlenimlerini, aslında daha çok anılarını anlatmış bu kitapta. Son yıllarda sağdan soldan okuduklarımla aslında çok merak ettiğim bir medeniyet.

Gülümsemesi yüzünden eksik olmayan; televizyondan, gazete sayfalarından bile insana pozitif enerji veren birisi Şafak Pavey. Bu nedenle aslında kitabın tonuna çok şaşırdım. O ne yapıp edip oralarda olumlu şeyleri olumsuzlardan daha fazla yapmayı becermiştir dedim ancak anlaşılan öyle olmamış. Kendi ülkemize dönüp baktığımda son zamanlarda işlerin iyice cıvıdığı bir dönemde, bu kitap beni çok korkuttu. Şu andaki durumu belki daha iyi anlamak açısından herkesin okuması gerekiyor diye düşünüyorum.

Kitaptan aklımda kalanları, aslında aklıma kazınanları ve kalbimdeki korkuları maddeler olarak yazacağım.

- Ahlak polisinin mütemadiyen yabancılara bile hicap (örtünme) uyarıları
- Evcil hayvan denen iblis varlıklar(!)
- Kadınların futbol maçlarına gidememeleri
- Cumhurun seçtiği başkanın aslında son sözü söyleyen mollaların kuklası olması
- Minyatür sanatının has tarihine sahip bir ülkenin, elin delisi peygamberin kötü karikatürünü çizdi diye tamamen yasaklanması (Şiilikte resim yasağı yokmuş)
- Her evde balkon varken, hiç kimsenin balkonda oturamaması
- Kadınların duvar dibinden yürüyüp, varlığından utanması
- Mevlana'nın adının neredeyse hiçbir yerde olmayışı
- Dunyanin en aktif yeralti hayatina sahip ulkesi Iran cumhurbaskani Ahmedinejad'ın "İranlı eşcinsel yoktur" sözleri
- Heykelin, iç mimarinin yasak olması
- Baskı altındaki zavallı liseli çocukların (kızların) topluma kabul olmak için görünen tek yerleri olan yüzlerine estetik yaptırmaları
- İranlı gençlerin "nükleer" merakı
- Parlak kız öğrencilerin yüksek öğretim için ancak evli olmaları durumunda burs alabilmeleri
- Kadın sesinin "şeytan işi" olması
- Havaalanı güvenlik kontrolü/tacizi
- Kadınlara uygulanan bisiklet yasağı

Bahsi geçmese de kitap boyunca aklımdan hiç çıkmayan görüntü ise 2009'da Ahmedinejad'ın tekrar seçildiği şüpheli seçimler sonrası çıkan olaylarda kalbinden vurulup ölen 16 yaşındaki Nida.

...Çünkü İran'da rejim muhaliflerini asmak için kimsenin sesini çıkaramayacağı kadar kutsal bir neden vardır: Devlete karşı yapılan eylemler 'Allah düşmanlığı' olarak tanımlanır. İslam devletinde de Allah'a düşmanlık suçunu devlet affetse bile kalabalık radikal muhafazakar toplum o 'ceza'yı kendi eliyle vermeye hazırdır! Hatta bazı durumlarda devletin asması bile tercih edilebilir...Sayfa18

..."Bizde sadece Hazar Denizi kıyısında evi olanlar bahçelerine çıkabilirler. Bunun dışında kimse rejime balkonundan ya da bahçesinden görünmek istemez." Başımı önüme eğdim...Sayfa33

(Futbol ile ilgili olarak)...Çünkü Hameney ve ekibine göre, kadının yabancı bir erkeğin vücuduna bakması İslami kurallara aykırıydı...Sayfa54

..Ben 2000 yılındaki o İran denen muhteşem metafizik adasına taşınıp ve yeniden şahit olacağımı düşündüğüm o inanılmaz reform rüzgarının eseceğini umarken, birkaç ay sonra Ahmedinejad seçildi. Hatemi döneminin resmen bitmesiyle herşey bambaşka bir yöne doğru gitmeye başladı..Sayfa88

(Kuş gribi salgını gibi önemli bir mevzuyu bile halkından gizleyen ülkenin -bütün haberler sansürlü- insanının nükleer savaştan çekinmemesi üzerine)..Dünyadaki bütün gelişmelerden bihaber yaşayan, duydukları, gördükleri, bildikleri kısaca bütün iletişim yolları mollaların insafına göre şekillenen İranlıların, sıradan çelişkilerinden birini yaşıyordu, her zaman olduğu gibi..Sayfa103

(Şah döneminde, kadınların şarkı söylemesinin günah sayılmıyormuş. Daha sonra 'haram' ve 'şeytani' olarak nitelendirilmiş. Şah döneminde minik bir kız olarak müzik kariyerine başlayan bir hanımın hikayesi üzerine)..İslam'a inancı sonsuzdu ama ne kadar hatmettiyse kadın sesini yasaklayan hiçbir emre rastlayamamıştı..Sayfa129

..Mülteci kampları; yokluk, savaş, ayrımcılık, şiddet ve çeşitli zorluklara maruz kalarak, ülkelerini arkalarında bırakmış, hafızaları acı yüklü insanlarla dolu olmasına rağmen, herkesin birbirine daha sıkı sarıldığı, size ne tip, ne renk ya da ne isimde olduğunuza göre davranılmayan ve insan olduğunuzu bir kere daha hatırladığınız yerlerdir...Sayfa144