Ocak 26, 2012

Zargana - Hakan Günday


Dili: Türkçe

Zıp diye bitiriverdim ben bu kitabı böyle ağzım beş karış açık. Daha önce AZ kitabını okumuştum Hakan Günday'ın. O zaman okuyucuyu dövdü kitap gibi deyimler kullanmıştım ama arkadaş neymiş bu Zargana böyle ya! Hani Bukowski falan, nası kafası var herkes anlam veremez. Hakan Günday üçe beşe sekize katladı o hastalıklı sapkın hikayeleri! Hastalıklı ve sapkın kelimelerini kullandım ama lütfen negatif bi yaklaşım olduğu sanılmasın. Hayran olduğum gerçeği bi cepte dursun da, diğerine de hayata dair somut-soyut bir çok gerçekliğin yansıtılmasını koyalım.

İzninizle bu sefer alıntı koymuyorum. Şok vaziyette resmen kitabın başında nefesimi tuttum; kitap boyunca morardım-yeşerdim-kızardım ve kitap bitince de tuttuğum nefesi en yüksek perdeden sesler çıkararak bıraktım. Beğendiğim kısımları işaretleme fırsatım olmadı.

Kitabın hikayesini de burada özetleyemeyeceğim çünkü hakikaten inanılmaz zor. Yazarın kendisinin de böyle bir işe giriştiğini sanmıyorum zaten..

Lütfen okuyun bi zahmet! Vay anasını yaa...

Ocak 20, 2012

Ve Geri Kalan Her Şey - PuCCa


Dili: Türkçe

Twitter'dan bloglardan uzak olunca tabii haberim yoktu benim PuCCa'dan. Cem patron sağolsun, ben elin sarı çiyanı tarafından terk edilince bu kitabı verdi bana. "Hem gülersin hem de erkeklere süper küfrediyo rahatlarsın" dedi.
Meğersem bu PuCCa blog yazarıymış. Başlarda gerçek isim falan da kullanmıyormuş, içini dökmek istemiş. Ana avrat düz gidip hayatını anlatmış. Sonraları kitap olmuş. İyi de olmuş. Kendisinin de kabul ettiği gibi "edebi" bir değeri yok ancak hayatımızda olan biten küçük detayları dile getirmesi ve yazım tarzı çok hoşuma gitti. Ne demek şimdi küçük detay diyeceksiniz. Yani neredeyse hergün karşılaştığımız ama dile getirmeye gerek görmediğimiz şeyler.
Bir şey anlatırken aralarda başka başka yerlere gidiyor. Murathan Mungan'ı sokuşturucam yine ama o Yüksek Topuklar'daki gibi. Çok eğlenceli!
Bir sürü yerde kahkahalara boğulup gözlerimden yaşlar geldi gülmekten.
Yine beğendiğim birkaç kısmını koyacağım buraya ancak kitabın ve hitabın göstergesi olmayacak. Keza kendi başına olsa çok masum durabilecek bir sözcüğü bazen bir olayın akışı içinde öyle kullanıyor ki midenize kramplar girebilir gülmekten. Eh tabi buraya da 2 3 sayfalık yazıyı koyamayacağım için en iyisi mi siz de okuyun.
Bol kahkahayı kendinize çok görmeyin. Hatta blog sayfasına da bakın: http://passiflora-rapunzel.blogspot.com/



...Kendi kendime emekli teyze listesi yaparak çıktım dışarı, o sırada da Pekmez aradı, ya dedim bu çocuğun arabası var, elimde bir ton poşetle eve kadar yürümeyeyim, bi işe yarasın diyerek onu da çağırdım markete. O da hemen geldi, ya var ya bence bu çocuk bu yüzden kaybetti. Ne zaman çağırsam işi gücü bırakıp koştur koştur geliyor. Tek bana özel değil tabii bu durum, karısı da aradığında aynı şekilde yapıyor. Bi hayır demeyi öğren be adam, vallahi o zaman kazanacaksın ama ıı ıh ille birilerinin peşinde sürüklenecek..Sayfa53
Not: Bu kısmı kendim için özel olarak yazdım. Hayatta kimseye hayır diyemeyip kaybeden birisi olduğumdan. Ha bu arada, bu huyumdan vazgeçme kararı aldım. Artık iyi ışıl he ışıl yok haberiniz ola, hayırcı despot olacağım.

..Meğersem gay gruplar toplanıp gelmiş bu sezon ve bizim kaldığımız yer paso bunlarla dolu......Kız kıza Olimpos'ta olmak da neyin nesi? Denize gitmek için bile bir kilometre yol yürüyorsun.. Her taraf kaslı bebe dolu ve hepsi dünya ahret bacım, "Çin işkencesi mi lan bu" diyerek yedim de yedim bütün kahvaltıyı...Sayfa70

..Beyaz tenli olmanın zararı aslında bui esmerler ne güzel hiçbir bok yapmasalar bile kanlı canlı duruyorlar. Ben iki allık sürmeyeyim "geçmiş olsun tatlım lösemi olmuşsun" diyorlar...Sayfa161

..İyi biri gibi görüneyim bari bundan sonra yanında, bayramda huzurevine falan gidelim diyeyim de böyle götümden kelebek fışkıran iyilik perisi gibi görsün beni. Belki o zaman düdüklemek ister.........Belki de beni çok zeki bulmuştur, kendine göre fazla görmüştür. Yani evet, bence de zekmdan korkmuştur. Haklısın buna ben de inanmadım. Zekamdan neden korksun herif, sanki düşünce gücüyle atom bombası yapıp götüne sokacağım salağın, zaten bu da istediklerini elde edemeyen kızların bahanesi..Sayfa226

..Sonra lazer yüzünden daha dökülmemiş bazı tüycükleri fark ettim! Kadın onları sakın alma dökülecek demişti, o kadar büyük ikilemde kaldım ki, şimdi ne olur ne olmaz diye alsam mı? Yoksa amaaan ya ilk günden adamın koynunda ne işim var mı desem? Ya yolda trafik kazası geçirirsek? Ya o kurtulup beni kurtarmaya çalışırken eteğim açılırsa? Ya hastaneye yetiştirdiklerinde doktorlar buna "Kızı kurtardık, şu an yoğun bakımda traşlıyoruz" derlerse? Ya adam tam beni tekerleğin altından çıkartırken yanlışlıkla eli donuma gelirse, sonra midesi bulanıp beni orada kendi kaderime bırakırsa? Ya tam kaza anında güvenlik kameralarına takılırsak ve kameralar belden aşağımı haberlere verirlerse? Ya tüm Türkiye o gün ağdasız olduğumu öğrenirse? Haberleri izleyen teyzeler, "tüh tüh tüh pisliğe bak, yanına almış manken gibi çocuğu bi kuaföre git di mi? Japonya mı burası kapa kapa midem kalktı" derlerse?..Sayfa271

Ocak 17, 2012

Kaktüsler Susuz da Yaşar - Mamaklı Kadınlar


Dili: Türkçe

Kitabın içeriğinden bahsetmeden önce bu kitabı okurken hayatımın en acı deneyimlerinden birini yaşadığımı söylemem gerek. Bu kitap, dünyanın en cesur kadınlarından 46 tanesinin anılarını içeriyor. 1980lerde Mamak askeri cezaevinde kalmış kadınların. Biz 80lerde doğan apolitize gençler için aslına bakarsanız kulaktan dolmadır darbe ve etrafında yaşananlar. Faşist anası babası olanların ailelerinde iş nasıl dönüyor bilmiyorum ama anne ve babalarımız genellikle konu hakkında konuşmazlar. Hatırlamak istemediklerinden mi çocuklarını bulaştırmak istemediklerinden mi bilemem..
Gözlerimin dolmadığı herhangi bir sayfa olmadı. Onlar gibi aynı yollardan geçen, hayatta olan olmayan bütün kadınlara burdan saygı ve selamlarımı gönderiyorum.

Emniyet'te DAL'da (Derin Araştırma Laboratuarı) işkencelerde solcuların öldürüldüğü günler. DAL'daki işkencelerden de bahsediliyor, Mamak cezaevinden de ve kaderin cilvesi midir nedir, İki Yıllık'tan da (cezaevine dönüştürülen okul). Erkek arkadaşlarının gördüğü işkenceler daha ağır olsa bile, kadınlara yapılanlar da akıl alır gibi değil. Çoğu artık belleri tutmayacak hale gelene kadar coplanmış, elleri yüzleri sırtları kolları bacakları 'sayım' bahanesi altında günde 3 4 kere coplanıyor. Dandik bahanelerle 'tabutluk' adındaki camsız penceresiz 1 metrekareden küçük 2 kişinin aynı anda oturamayacağı hücrelere 2şer 3er dolduruluyorlar. Askerler de az değil, komutanlarının gazıyla iyice insanlıktan çıkıyorlar. Tabutluklara indirilmeden önce zemin ayakbileği boyunda suyla dolduruluyormuş ki Ankara kış soğuğunda hastalansınlar hem de vücutları 10 günde su çekip şişsin diye. Gazete çay sigara yasak. Sürekli aşağılamaya maruz kalıyorlar ve 'siyasi mahkumken' askeri mahkum muamelesi yapılmaya çalışılıyor. Ama gelin görün ki, aynı şartlarda yaşayan erkek mahkumlar ne açlık grevlerini tamamlayabiliyorlar ne de askerlere direnişlerinde kadınlar kadar iyiler. O Raci Tetik denen psikopat cezaevi komutanının deyimiyle erkekler "ölü balık gözüne" çevrilirken, kadınlar sürekli bir birlik beraberlik içindeler. Direniyorlar. Açlık grevleri 36 gün de sürse pes etmiyorlar. Erkek arkadaşlarını o halde gördüklerinde kırılan cesaretleri, beraberlikleriyle tekrar doğuyor. Böylece kazanıyor Mamaklı kadınlar.
İnsanı insanlığından utandırmak adına yapılan her türlü işkence onları daha insan yapabiliyor.

O günlerde yaşamamış bizler için, öğrenmenin çok önemli olduğu bir dönem. Unutmamamız gereken bir dönem. Türkiye tarihi açısından ilginizi çekmiyor olsa bile, insanlık tarihi açısından bilinmesi gerekiyor diye düşünüyorum.

Fakat uyarıyorum sizi, okumak hiç kolay değil. "Zor okunuyor" gibi bir cümleyi en başa koymak istemedim çünkü herhangi bir kitap sanıp bu yazıyı bile okumayabilirdiniz. Şimdi yazıyorum gerçekten zor okunuyor. Yüreğiniz kaldırmayabilir. Ama zorlayın kendinizi. Onlar cesaretlerini toplayıp o günlere geri dönüp yazmışlar paylaşmışlar. Biz de onların yüzde biri cesaretini gösterip okumalıyız.

Not: Gözlerimin en çok yaşlarla dolduğu kısmı da burada yazmak istedim. Kitabın en sonundaki "Ek". Küçümen lakaplı, o sıralar askerliğini yapmakta olan er kendisi. Komutanlarına yakalanma tehlikesine karşın bu mert kadınlara sigara mendil taşıyan, başında komutanı vur dediğinde sert vuruyormuş görüntüsü verip vurmayan er. Kitapta onun gibi başka askerlerden ve doktorlardan da bahsediliyor ama bir tek Küçümen'in mektubu var. Onun için de çok zor olmuş olmalı.


..Kaçarken ayağı kayıp düşen ve geçirdiği ameliyata (!) rağmen hayatını kaybeden genç ANOD'lu Ercan Koca'dan söz ediliyordu.. Anlamak zor değildi. Evet... Bir arkadaşımız daha işkencede can vermişti! Rezzan birden durdu, başını kaldırdı ve bizlere baktı. Boğazından bir ses çıktı, 'Ercan Koca! Ama bu benim kardeşim!' Dondu zaman ve her şey o an...Dilvin Altınakar Semizer Sayfa 130


..Ama ben bu kitapta yazılanların asıl olarak, kirli bir el saçlarından tutup duvara çarparsa genç bir kızı, onun yerinden kalkıp yaralarını kendi kendine sarıp, hayatına devam etmesi için gereken dayanma gücünü versin isterim..Gülşen Bektaş Sayfa 263

..Yalnız insan çaresizdir, güç yitirir zaman geçtikçe, verili durumu kanıksar, umarsızlaşır, kendini tüketmeye başlar ya, işte o zamanları bekliyorlardı şiddeti sürekli ve sistemli hale getirerek, dozunu artırarak..Günseli Kaya Sayfa 309


Ocak 05, 2012

Çavdar Tarlasında Çocuklar - J.D. Salinger


Dili: Türkçe

Kitap daha önce "Gönülçelen" olarak çevrilmiş. Orjinali "The Catcher in the Rye". Genel olarak Holden adlı çocuğun Pencey okulunda yaşadıkları anlatılıyor. Holden Pencey'den Noel tatili öncesinde atılıyor. Okuldan çıkıyor ve bir yandan da okuldaki hikayeler anlatılıyor. Pencey aslında büyük insanların hayatındaki bütün sahteliğin lisede yaşanan yansıması. Her türlü pislik ve yapışkan herif mevcut. Masumiyetini yitirmiş çocuklar.. Zaten hayat da öyle.

Gönülçelen çevirisi nasıldı bilemiyorum ama bu çeviride kitaptaki kelimelerin çeyreğini "filan" kelimesi oluşturuyor. Yazar belli ki düşük cümleler ve amiyane tabirler kullanmış dolayısıyla çeviri de öyle yapılmaya çalışmış. İlk başta biraz yadırgansa da aslında alışılıyor. Yazım üslubu bana biraz Murathan Mungan'ın Yüksek Topuklar'ını hatırlattı. Çok severim ben o kitabı. Hikayenin arasına sürekli hislerini ve geçmiş hikayeleri sokuşturur. Buradaki üslup da öyle ve ben çok beğendim.

Holden çok değişik bir karakter. Küçük yaşına rağmen uzun boyu ve beyazlaşmış saçlarıyla aslında büyümüş de küçülmüş; ama bir yandan da küçüklerin dünyasında deneyimli bir yetişkin karakter. Güzel, tavsiyelik.


... Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir..Sayfa23

..Her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, oonları yakalıyorum.. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim..Sayfa162