Aralık 28, 2011

İskenderiyeli Hypatia - Maria Dzielska


Dili: Türkçe

İ.S 4. yüzyılın sonunda ve 5. yüzyılın başlarında yaşamış olan filozof, matematikçi ve gökbilimci Hypatia'nın hayatı üzerine tarihi inceleme-araştırma kitabı. Peki kim bu Hypatia? Tarihin İskenderiye'nin çöküşünün habercisi olan vahşi politik cinayetlerinin kurbanı kadındır.

Zamanın önemli kültür merkezlerinden olan İskenderiye'de hala çoktanrılı dine inanan insanlar ve Hristiyanlar beraber yaşamaktadır. Bir yandan Hristiyanlığın yayılması için imparatorluk tarafından çalışmalar yürütülmektedir. Tahtta 2. Theodosius vardır. Hypatia ise İskenderiye'de, yine matematikçi ve gökbilimci olan babasının izinden gitmiş ancak boynuz kulağı geçmiştir. Çoktanrılı dine mensup olan Hypatia'nın öğretileri halk değil, seçkin bir kesime hitap etmektedir. Öğrencileri arasında hristiyanlar, İznik'ten Konstantinopolis'e kadar nüfuzlu kişiler hatta rahipler de bulunur. İskenderiye valisi hristiyan Orestes ile de yakın arkadaştır. Kendisi yıkılan Helen tapınaklarına ses çıkarmaz çünkü aslında hiçbir dine aşırı bağlı değildir. Aksine Platocu olarak, herkesin kendi dinini daha iyi anlayacak dersler vermektedir.

Zamanla, İskenderiye'ye atanan genç başrahip Cyril cozutur. Hypatia'nın saygınlığını kıskanır. Önce İskenderiye Yahudilerini çeşitli oyunlarla öldürür, kaçırtır. Keşişlerden oluşan tetikçi topluluğunu Orestes'in üzerine salar ve Orestes yaralanır. Orestes imparatora mektuplar yazar fakat bir yandan Cyril de yazmaktadır. Cyril, olayların Hristiyanlığı benimsemek istemeyen sapkınlar tarafından çıkartıldığını öne sürer. Zamanla iş Hypatia'ya gelir. Cyril önce Hypatia'nın kara büyülerle uğraşan bir cadı olduğu dedikodularını yayar. Hristiyanlıktan önce de cadılık ve büyü meseleleri halkı çok korkutmaktadır. Böylece Cyril denen başrahip, vaizlerinden Peter ile bir kısım halkı galeyana getirir (büyük ihtimalle tetikçi keşişler de grubun içindedir) ve Hypatia'yı bir gün sokakta alıp bir kiliseye götürürler. Elbiselerini yırtıp, kırık çanak çömlek parçalarıyla Hypatia'yı paramparça edip, şehrin dörtbir yanına etlerini saçarlar.

Sonuç olarak, Cyril kurnazlığıyla imparatorun da aklını çeler ve hiç kimse ceza almaz. Daha sonra Hristiyan tarihçileri tarafından utanç duyulacak bu olay örtbas edilir ve gelecek nesillere aktarımı önlenir. Bu yüzden günümüzde Hypatia ile ilgili kaynaklar çok sınırlıymış. Din uğruna, hırs uğruna, güç uğruna insanın nasıl hayvanlara dönüşebildiklerini bugün hala görüyoruz. Umarım insan içindeki vahşi hayvanı değil, iyiyi de çıkartmayı öğrenebilir.

Onun dışında kitap tamamen bir tarihsel inceleme. Yukarıda yazdıklarım, verilen birçok referans ışığında kendi düşüncelerim. Kitap çok objektif yazılmış. Hypatia'yı suçlayıp Cyril'i melek ilan eden yazarlardan Hypatia'yı körkütük bir hayranlıkla savunanlara kadar.

Oldukça ince bir kitap (100 küsür sayfa), gerçekten okumanızı tavsiye ediyorum.

Aralık 25, 2011

Kara Büyü - Maxime Chattam


Dili: Türkçe

Bir önceki kitap Karanlığın Soluğu'ndan beri gerçekten çatlayacaktım. Bu kitap sevgili Joshua Brolin'imizin geçtiği son kitap. Yine Annabel ile beraber bir maceraya atılıyorlar. Yine vahşet falan var ama diğer kitaplar kadar değil. Çok rahatsız edici değil. Kitap bir üçleme(Kötü Ruh-Karanlığın Soluğu-Kara Büyü) gibi tamam ama bu son kitabı diğerlerini okumadan okuyabilirsiniz. Zaten başında da Maxime'ciğim not düşmüş. Okunur tabii ama ben yine de önce karakterleri tanımak açısından diğer ikisini okumanızı tavsiye edeceğim.
Yine sürpriz bir son var. Ben tahmin edici insanlardan değilim, bunu daha önce de bir yerde yazmıştım. Kitabın sonunu tahmin etmeye çalışıp yazara artislik yapmayı sevmem. Kendimi kaptırıp hikayeye bırakırım. Böyle olunca insan daha çok keyfine varıyor.
Bir Maxime Chattam klasiği olarak bir açık yakalanamadı yine. Müthiş kurgu.
Bu arada ayrıca sevindirici bir haber var. O önceki kitaplardaki çevirmen işten atılmış sanırım, çok sevindim. "Beriki" ve "Nirengi noktası" kelimeleri manyağı, ishal olmasını temenni ettiğimiz çevirmen, kendinize başka bir iş bulmanız bence de çok isabet.

Gelgelelim içimde kalan birşey var, o da bir önceki kitapta ortaya çıkan Annabel karakteriyle ilgili. Bu Annabel'in kocası ortadan kaybolmuş. Onun akıbetini bir türlü öğrenemedik. Ben tam hayıflanırken, Maxime'ciğim kitabın sonuna not düşmüş. Brolin hikayesi burada bitiyor ama size söz veriyorum Annabel'in kocasına ne olduğu başka bir kitapta ortaya çıkacak.

Şimdiii bu kitap 2004 basımı. Tee ne zaman. Doğan kitaptan bu noktada isteğimiz, lütfen bütün kitapları çevirin.


Aralık 21, 2011

Biz - Yevgeni Zamyatin


Dili: Türkçe

Hastalık sebebiyle gecikmeli koyuyorum bu kitabı. 1984 tarzı sosyolojik bilimkurgulardan hoşlanıyorsanız asıl bu kitabı okumanız gerekiyor. Bu kitabı ta 1920de Sovyetler'de yazmış. Yani bütün o George Orwelllerin babası sayılır. Hikaye çook gelecek zamanda geçiyor. İnsanlıktan çıkmış veya sadece "Sayı"lara dönüşmüş bir toplum. Kitap D-503'ün ağzından anlatılıyor. Gezegenlerarası seyahat için geliştirilen ENTEGRALin başındaki kişi. Toplum çok garip gerçekten. Sosyolojik analizini yapmaya benim çapım yetmez. Sadece burada biraz bahsedebilirim. Örneğin herkes cam bölmelerde yaşıyor. Saklayacak bir şeyleri yok dolayısıyla perde falan yok. Herkes herkesi görebiliyor. Herkesin hangi saatte ne yapacağı dakikasına kadar belli. Gelelim en önemli kısma: hayalgücü ve ruh hastalık sayılıyor. "Ben" diye bir şey yok; hepsi "biz". Ben'in farkına varanlar tedavi ediliyor. Bu yüzden, çocuğu olan anneler Velinimet makinesinde çocuk doğurduktan sönra öldürülüyor. Kimsenin idama itirazı yok, çünkü ben yok. Kitapta I-330 sayesinde ben'inin farkına varıyor bizim D-503.
Çok da ilginç bir sonu var. Günlük hayatın basit çerezlik kitaplarından kaçmak isteyenler lütfen buyursun. Aslına bakarsanız, herkesin okuması gereken bir kitap. En azından toplum hayatı üzerine azcık düşünebilmek için.


..Gözümde denkleme kazara süzülüvermiş ve çarpanlarına ayrılamayan irrasyonel bir terim kadar huzur bozucuydu bu kadın..Sayfa9

..Kalın bir camın ardında eksi birin karekökünü gördüğümü hayal ettim: hem sonsuz büyüklükte hem sonsuz küçüklükteydi; saklı ama her daim bilinen eksi işaretli iğnesiyle akrep şeklinde..Sayfa109

..Kendimi duyumsuyorum. Ama sadece içine kirpik kaçan göz, şişmiş parmak veya çürük diş kendini duyumsar, bireysel varlığının bilincine varır. Sağlıklı göz veya parmak ya da diş varlarmış gibi görünmezler. Yani gayet açık, değil mi? Kendi kendinin bilincine varmak, hastalıktır..Sayfa136

..Çünkü çocuklar en gözüpek filozoflardır. Ve gözüpek filozoflar her daim çocuk kalır. Yani haklısın, bu tam çocukça, aynıyla gerekli bir soru: Sonra ne olur?..Sayfa185



Aralık 04, 2011

Ağaçkakan - Tom Robbins


Dili: Türkçe

Ya kitap süründüüü süründü elimde. Tom Robbins okuyanlar bilir, bu adamın kafası insan gibi çalışmıyor. Anlatılmaz okunur bir anlatımı var. İki dakika dikkatinizi vermediğiniz zaman kendinizi yanlış bir yerde bulabilirsiniz. Bir bombacıdan bahsederken örneğin öyle bir cümle kurar ki, egzos (egzoz, egzost) borusundan bir bebek çıkıyormuş zannedebilirsiniz. Okumak zor ama dikkat verince keyif fırtınası.
Kitap boyunca "içim şişti" yorumu yaptım. Şimdi bitirince bunun haksızlık olduğunu düşünüyorum. Evet içim şişti ama kitabın suçu değil.
Kitapta yıkılmış bir krallığın kral ve kraliçesi var. Kızları Leigh-Cheri başrolü bombacı ve yine bir kızıl kafa olan Bernard a.k.a Bebek ile paylaşıyor.
Hawaii'de başlayıp, tavan arasında devam edip, bir piramitte son bulan bir hikaye. Sanırım Camel kitaba reklam vermiş. Gerçi, bu kadar sığ olmaya gerek yok. Camel paketindeki deve ve piramit üzerine öyle bir öykü inşa edilmiş ki, ya Camel yüklü miktarda yatırım yaptı ve inanılmaz bir yazarla karşı karşıyayız ya da yazarın Camel ile özel bir ilişkisi var. Sanat adına ikinci seçeneği huzurlarınızda doğru addediyorum.

Kitabın genel hikayesinden bahsetmek isterdim ama becerebileceğimi sanmıyorum. Ay meraklıları için çok ilginç olduğunu söyleyebilirim sadece. Ay'a çok anlam yükleyen insanlardansanız, hayatın anlamını bir de bu taraftan keşfetmenizde bir sakınca görmüyorum. Öte yandan kurbağa prens ve aşkı kalıcı kılma yolları konusunda ufak bir ihtisas yapabilirsiniz.

Bunların dışında söylemek istediğim çok önemli bir şey var. Okuması bu kadar zor bir kitabı bu kadar başarılı Türkçe'ye çeviren Fatma Taşkent'i tebrik ediyorum. Parmaklarımla ıslık çalamasam bile, duyamayacağınız için sorun yok. Stadlar dolusu ıslık, alkış, tezahürat gönderiyorum kendisine. Lütfen bütün İngilizce kitapları Fatma Hanım siz çevirin! Orjinalini okuma meraklıları için, abicim hiiiiç kasmayın İngilizcesini okumaya. Hem zaten Tom Robbins'in kafası güzel hem de böyle çeviri ödüller almalı!


..Fakat yeni boyalı Remington SL3 Çikletçe yazabilirse bu iş belki de tutar. Bir şey onu bir arada tutmak zorunda. Yunan yapıştırıcı tanrısı Uhu'ya dua ediyorum..Sayfa115

.."Mr. Wrangle'a sizin nasıl biri olduğunuzu sormuştum. Ceylan etinden bir sandığa konmuş eşekarısı suyu ve gül goncaları olduğunuzu söyledi"..Sayfa126

..Eğer bireyler de develer gibi iç kaynaklarını mükemmelleştirirlerse, gücü içimizde bulundurursak o zaman herhangi bir çorak araziyi görece rahat geçer, kurak ortamlarda dışarıya bağımlı olmadan hayatta kalmayı başarabiliriz..Sayfa169

..Taraflardan biri şaşmaz bir şekilde diğerinden daha çok seviyordu. Doğanın bir yasasıydı sanki, gerilime ve yıkıma yol açan, gaddar bir yasa. Böylesine haksız, böylesine sefil bir yasanın hüküm sürmesinden ötürü kederliydi ama bu yasa hüküm sürdüğüne göre, dengesizlik kaçınılmaz göründüğüne göre, daha az aşık taraf olmak daha kolay, daha sağlıklı olmalıydı..Sayfa191

..Dekan der ki, insan vücudundan küçük nesneler mahremiyet niteliği taşır. İnsan vücudundan büyük nesneler aleni olma özelliği taşır. Nesne ne kadar büyükse mahremiyeti o kadar azalır ve tarzı o kadar alenileşir.......Ay, en büyük piramitten bile kat kat büyüktür, herhangi bir anda çok daha fazla insan tarafından görülebilir. Ay, bir şey ne kadar aleni olabilirse o kadar alenidir. Fakat Ay, mahremiyet duygusu uyandırmakta nadiren başarısızlığa uğrar...Sayfa211


.."Sen de benim düşündüğümü mü düşünüyorsun?" diye sordu Leigh-Cheri. "Sanmam. Domates kelimesinin kökenini düşünüyordum."..Sayfa225

Kasım 13, 2011

Ayıp Olmadan - Aydın Boysan


Dili: Türkçe

Ben bu adama gerçekten hastayım!! Birkaç sene önce kardeşimin okulunda ufak bir söyleşi yapmıştı. Bu kitabın çıkış tarihine denk düşüyor.
Kitapla ilgili yorum yapmak haddime değil. Çok renkli ve çok keyifli bir kişilik olan Aydın Boysan'ın tahminimce yıllar boyu sağda solda yazdığı ufak yazıların bir derlemesi. Kitabın başında da zaten alakasız olduğunu kendi üslubuyla yazmış. Sonra da eklemiş, alakalı olmaları çok mu gerekli, diye.
Kitabı okurken o kadaaaaar çok yeri not almışım ki, hepsini buraya yazsam mı bilemiyorum :) Ama sanırım kitaplardan alıntılar henüz okumamış insanlara fikir vermesi açısından iyi oluyor.
Kitabın son bölümlerinde, Aydın Bey, dünya gezilerinden bahsetmiş. Orada gözüme takılan ufak bir ayrıntıyı burada yazmak istedim. Bu sene Rusya'ya yaptığım gezi sırasında hep görmek istediğim Joukowsky kasabasında buldum kendimi. Burası 2. Dünya Savaşı sırasında, Rus havacılık ve uzay sektörünün gizli gizli geliştirildiği yer. Aydın Bey ise böyle bir başka Rus kasabasına gitmiş. Havacılık değil belki ama, tamamen bir bilim köyü. Novosibirsk yakınlarındaki Akademgorodok şehri. Buranın varlığından haberim yoktu, transsibirya yolculuğumu yapacağım zaman mutlaka uğrayacağım.
Çok keyifli çok eğlenceli bir kitap. Herkeslere tavsiye ederim!


Kitabın "Dem" adlı bölümünden;
..Miktarı ne olursa olsun kendilerine verilen aklı kullanan bütün insanlar, bu kademelere ulaşma hafifliğine varmadan çok daha öcne kendilerini tutmayı başarırlar. Eğer insan gibi içilecekse (elbet bu da şarttır) ve elbet içecek olan "insan" ise içki zevk alacak, neşelenecek kadar içilir, bu derece de insan olana yeter..Sayfa18

Kitabın "İstanbul Deyince" adlı bölümünden;
..İstanbul'un Marmara Denizi kıyılarına sahil yolu inşa ederek şehir yapısının tarihsel yapısına haince tecavüz edip, şehrin cibiliyetini perişan eden politikacılar, bu olayları da (6-7 Eylül olaylarından bahsediyor) düzenleyerek tarihimize birkaç utanç sayfası da eklediler..Sayfa56

..Bin türlü insan tipinin yaşadığı ve yaşayacağı insan topluluklarında çoğunluğu ortalaması parlak olmayan bilgi ve akıl gücünde insanların oluşturduğu besbellidir. Böylesi bir çoğunluk düzeyinin insan ve dünya kaderine egemen olmasını beklemek, insan aklına ve ahlakına sığamaz..Sayfa62

Kitabın "Zaman Geçerken" adlı bölümünden;
..Eski günleri özlemle anmak, neşelenmenin de, yakınmanın da kaynağı olabilir. Olsun varsın!.. Hem zaten hepimiz üç zamanı ille de birleştirerek yaşamak durumunda değil miyiz? İlkel olmaktan kurtulan bütün insanların varabildiği ruhsal basamaküç zamanı birlikte yaşamak olmamalı mı?..Sayfa73

Kitabın "Dünyadan" adlı bölümünden;
..Yalnız bu kadar da değil.. Fransa Brigitte Bardot'yu yetiştirmiş bir ülkedir.. Önemserim. Brigitte Fransa'ya Sarkozy'den daa çok hizmet etmiştir..Sayfa87

"Sevimli İnsanlar" adlı bölümden;
..Ancak Bektaşi hiç böyle düşünmez. Ona göre insan, Allah'ın verdiği aklı kullanarak, kadere bağlamadan geleceğini planlayan, görevini savsaklamadan yapan, ayrıca kendine ve çevresine karşı "sorumluluğu" olan bir varlıktır..Sayfa108

"Sanat ve Sahneler" adlı bölümden;
..Mizah, sağlıklı zehirler içerir..Sayfa116

"Hanımlar Huzurunda" adlı bölümden;
(Leyla ile Mecnun hikayesi üzerine bir yazı sonunda)
..2000 yılından 2100 yılına kadar geçecek olan zamanı "Sevgililer Yüzyılı" ilan ediyorum.. İsterse de kimse takmasın..Sayfa134

The Surgeon - Tess Gerritsen


Dili: İngilizce

Bir toplantı sırasında sıkılıp indirdiğim e-book kendisi. Benim gibi kağıt haricinde okuma özrü olan bir insan için bir çığır bu. Öncelikle, bilgisayardan kitap okuma işine değineyim. Rezalet! Saatlerce bilgisayar ışığına odaklanmış halde, insanı sanki araba tutmuş gibi oluyor. Bir daha yapar mıyım? Bu tarz bestseller cinayet vahşet romanlarına para verip kütüphanede tozlanacaklarına, evet! Ha tabii bir Maxime Chattam değil.. Her neyse, kitaba dönersek. Benim sevdiğim tatta, kan revan vahşet psikoz var. Canlı canlı kadınların rahmini söküp sonra da boğazlarını kesen bir katil.
Aslında adli tıp doktoru olan bu hanımdan daha önce Body Double'ı okumuştum. (Bu sayfada olmayan, çünkü çok daha önceden okuduğum bir de "Girl Missing" diye bir kitabı var.) Orada Dr. Maura Isles ve Dedektif Jane Rizzoli vardı. Meğersem, Tess Gerritsen'ın ana karakterleriymiş bu iki hatun ve bir seri kitapmış. Ben tutup 7.sini falan okumuşum. O nedenle ilkini okuyayım dedim. Bu kitapta henüz Dr. Maura Isles yok.. Sanırım ikinci kitapta ortaya çıkacak. Bir de televizyondaki Rizzoli&Isles adlı, hep görüp hiç izlemediğim dizi de bu kitaplara dayanıyormuş. Girl Missing hariç, o apayrı (galiba)..
Kitaba geri dönersek, çok da fena değil. Yani aman aman hoşuma gitti diyemem ama akşam eve yorgun geldiğinizde televizyonda saçma aşk dizisi izleyeceğinize bu kitabı okumayı isteyebilirsiniz. En azından 3 5 tıp terimi içeriyor. Tabii anlaşılacağı üzere, zaman geçirmelik cheesy dediğimiz. Ha ben seviyorum, bütün diziyi de okuyacağım :)

Kasım 07, 2011

Hypersonic Aerothermodynamics - John J. Bertin


Dili: Ingilizce

Son zamanlarda omrumu yemis bu kitabi ezberledigim halde her kismina hala hakim olamadigim icin buraya koymaya layik buldum. Baska kitaplardan cok bununla hasir nesirim, bu da boyle biline.

Roket uydu birsey yapip uzaya gonderemezsem de yaziklar olsun bana.

Kasım 02, 2011

Doğunun Limanları - Amin Maalouf


Dili: Türkçe

Çok yoğun olduğum bir döneme denk gelmese, bitirilmesi en fazla 2 gün sürecek bir kitap. Nefes kesici. Lübnanlı bir yazarın kaleminden Osmanlı padişah torununun hayatı anlatılıyor. Kahramanımızın adı İsyan. Karışık aile ilişkileri ve karışık bir dönemde Beyrut'a yerleşmiş bir ailenin çocuğu İsyan. Bir ablası bir de kardeşi var. Haliyle varlıklı bir aileden geliyorlar. Fransa'ya tıp okumaya gittiği sırada 2. Dünya Savaşı patlak veriyor ve direniş örgütlerinden birinin kahramanı oluyor. Ancak o kadar alçakgönüllü ki kendine hiç kondurmuyor. Sonraları birsürü başka çarpık olaylar geliyor başına. Filistin-İsrail olaylarının başında sınırın iki yanında kalan karı-koca, yüzünü hayatı boyunca bir kere gördüğü kızı..
Kitabın anlatılış şekli ise çok hoşuma gitti. Yazarın ağzından anlatılıyor aslında. Yazar, Paris'te metroda karşılaştığı tarih kitaplarında resmi olan yaşlı adamın peşinden gidiyor. Adamın kim olduğunu bildiğinden tabii.. Ve söyleşiye başlıyorlar.
Kitap basit bir dille yazılmış. Ama öyle bestseller laubaliliği yok. Hızlı okunan ama yer yer sindirmesi zor kısımlar var. (savaş, aile, saygınlık vs)
İşte böyle, bence okuyun.



..Kendimi kontrol etmem gerekirdi! Duygularıma hakim olmayı öğrenmeliydim! Özellikle insanların şaşkın oldukları savaş dönemlerinde..Sayfa52

..Montpellier'de hiç kimse yanlışlık olduğuna inanmak istemedi. Kahraman olduğunuzu yadsımaya kalktıkça ününüz büyür, üstelik alçakgönüllüsünüz diye saygınlığınız artar. Söylendiğine göre, alçakgönüllülük, kahramanların yüce erdemidir..Sayfa72

..Sıkılıyor muydum? Hiç sıkılmıyordum. İnsan, özlediği zevkleri edinemediğinde sıkılır..Sayfa125


Ekim 25, 2011

Karanlığın Sol Eli - Ursula K. Le Guin


Dili: Türkçe

Uzun zamandan beri okudugum ilk bilimkurgu romani oldu kendisi. Sadece bilim kurgu demek yeterli degil aslinda cunku cok onemli sosyal ve politik noktalara deginilmis. Hikayede, bir suru dunyadan olusan Ekumen'den Gethen (kendi deyimiyle Kış) gezegenine gelen elci Genli Ai'in, once Karhide daha sonra da Ortogoreyn ulkesinde yasadiklari anlatiliyor. Buzlar, hapisler vesaire.. Estraven var, Karhidenin surgun edilmis eski basbakani.
Her neyse, butun hikayeyi buraya ozetlemenin bir anlami yok ama bu kitabin sanirim en en en onemli objesi, Gethen gezegeni sakinlerinin cinsiyetsiz olmalari. Her ay kemmer denilen bir dongu icinde cinsellikleri aciga cikiyor, ve o sirada denk geldikleri insanla (veya kemmer sozu varsa o kisiyle) cocuk uretiyorlar. Bir kisi duruma gore erkek veya kadin olabiliyor. Birkac cocugun babasi olan biri, yarin obur gun hamile kalip anne olabiliyor. Buradan yola cikarak toplum bizimkinden cok farkli bir hal almis. Sosyolojik bakimdan cok iyi incelenmis.

Kitabin genel anlatim dili cok basit degil ama nasil anlatsam "kupkuru". Yazarla ilgili duydugum sey genel olarak mizahti ama anlasilan bu kitap icin gecerli degilmis. Ozellikle su son siralarda taktigim `muhendislik dunyasinda kadinin yeri` konusu uzerine cok cok iyi denk geldi..

Thomas More'un Utopyasinin bir degisik versiyonu oldugunu dusunuyorum ve tavsiye ederim.

..Bir erkek erkekliğinin dikkate alınmasını ister, bir kadın kadınlığının takdir edilmesini ister, bu dikkat ve takdir ne kadar örtülü, ne kadar dolaylı olsa da. Kış'ta böyle bir şey olamaz. Bir insan sadece insan olarak dikkate alınır ve değerlendirilir, ürkütücü bir deneyim bu..Sayfa89

..Karanlık, yalnızca gördüğünü sanan ama görmeyen ölümlü gözlerde vardır..Sayfa143

..İnsanları biliyorum, şehirleri, çiftlikleri, tepeleri, nehirleri ve kayalıkları biliyorum, tepelerdeli bir otlağın bir kenarında güz sonu güneşin nasıl battığını biliyorum; ama bütün bunları bir sınıra bağlamanın, ona bir ad takıp bu adı taşımayan yerleri sevmemenin ne anlamı olabilir? Ülkesini sevmek nedir; başka ülkeleri sevmemek mi? Öyleyse iyi bir şey değil bu..Sayfa180

..Ölümcül kışta buz örtüsü boyunca bir kızak çekmekle geçirdiğim o haftalar boyunca mutlu olduğumu söylemiyorum. Açtım, çok gergindim, çoğu kez kaygılıydım ve her şey daha da kötüye gidiyordu. Kesinlikle mutlu değildim. Mutluluk akılla ilgili bir şeydir ve yalnızca akıl kazanır mutluluğu. Bana verilen kazanamayacağınız, saklayamayacağınız ve çoğu kez ilk anda tanıyamadığınız bir şeydi; yani coşku..Sayfa204


Bu kitaba uygun muzik ise, dondurucu soguklar, ruzgar ve kasvet yuzunden ust oktavlardan sabit ve sonsuz bir "mi" notasi o kadar.

Ekim 14, 2011

Tatlı Rüyalar - Alper Canıgüz

Dili: Türkçe

Oğullar ve Rencide Ruhlar şöleninden sonra bu kitap açıkçası biraz sönük geldi bana. Kapağında yazan Psiko-Absürd Romantik Komedi tanımlamasına birebir uyuyor aslında. Absürd olmasına hiç itirazım yok hatta konu çok hoşuma gitti. Rüyasında paralel bir evrene gidip başka birisi olan bir adam var. Adam çıldırmış, evinde elektroansefalogram düzenekleri falan kurmuş ve bir gün bu iki evren arasında geçişin mümkün olduğunu anlamış. Hikaye çok güzel aslında. Fikir çok çok ilginç. Aşırı rüya görme bozukluğu olan birisi olarak inanılmaz hoşuma gitti. Değişik bölümlerde başkalarının yakınından anlatılmasını da seviyorum (başkalarının ağzından değil de, yakınından anlayın işte).
Şimdiye kadar söylediklerimden bir "ama" geleceği hissi uyandı sanırım. O zaman devam edeyim.
Ama hikayenin sonu olmamış Alper Bey. Bağlantı noktası beni hiç tatmin etmedi. Ha, büyük ihtimalle bir okur olarak ben de sizi tatmin etmemişimdir ama söylemek boynumun borcu. Sanki hikayenin sonuna kadar olanki 4/5lük kısmına çok uğraşılmış. Cümleler, kelimeler harika seçilmiş. Yine mizah.. Ama sonunda biraz aceleci mi davrandınız acaba? Yayınevi mi acele ettirdi sizi?

Unutmadan Oğullar ve Rencide Ruhlar'da bahsi geçen Beşiktaş'taki Muhittinin Yeri meyhanesinin burada da geçmesi çok hoş. İki kitap arası köprü.. İçerde oturam müdavimleri de aynı, güzel olmuş..

Neyse ben Oğullar ve Rencide Ruhlar'ı sevdim en çok bu da böyle biline..
Bu kitap hiçbir şarkı uyandırmadı kafamda, o nedenle pas diyelim.. (Tam bunu derken Radyo Eksen'de Oğullar ve Rencide Ruhlara atfettiğim Killers'ın Human'ı çalmaya başlar. Evet bu bir işaret...)



..Büyük bir matematikçi olmasına rağmen, hala sinirli bir adam olan müdürünün odasına gidiyor..Sayfa37

..."Niye olacak," diye ona doğru eğildi Tahtakafa. "Şimdi bu karılar buradan paraları toplayıp toplayıp kendi memleketlerine gidiyorlar. Sonra ne oluyor? Oradaki ekonomiyi canlandırıyorlar. Gavur bizden kazandığı dövizle füzeler, tanklar yapıp bizim düşmanlarımıza satıyor."..Sayfa116

..Çam yarması bilimsel bir konuda itirazda bulunmaktan dolayı duyduğu gururla çenesini kapatıp eleştirel bir tavırla kollarını göğsünde kavuşturdu..Sayfa127

Ekim 04, 2011

Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz


Dili: Türkçe

Murat Mentes kusura bakmasin ama (duyduguma gore cok yakin arkadasi) Alper Bey'i sanirim daha cok begendim.. Gul gul öldüm kitap boyunca! Neden derseniz, kucuk espirilerdense, anlatimi guldurdu beni. Bazi yerde kara mizah, bazi yerde masumiyet, bazi yerde uzuntu bazi yerde de saflik var. Yine de milyonlarca olasilik icinde kelimelerin o sekilde siralanmasi tek kelimeyle muthis!
Kitap 5 yasindaki bir cocugun agzindan anlatiliyor. Buyumus de kuculmus bir velet diyebiliriz. Nietzsche, Kafka, Gauguin, Baudelaire'den; devlet islerinden ve rusvetten; polis sorusturmalarindan ve sorumlu vatandasliktan; sokak cetelerinden; alkolden ve kadinlardan haberdar bir kerata. Isine geldigi gibi, herseyin farkinda olmasina ragmen, cocuk ayagina yattigi da oluyor. Muthis bir hayal gucu var. Kitapta ilgimi ceken en buyuk ozellik cocugun adinin olmamasi. Adi yok derken, vardir elbet ama hic bahsi gecmiyor ve acikcasi cok hosuma gitti.
Bir cinayet sorusturmasi var. Bizim ufakligin buldugu bir ceset. Garip savci ve babasini komunist oldugu icin Erzurum'a surmek isteyen devlet memur patronu karakterleri de cok hosuma gitti. Bunlar bir yana, mahalle yasantisini, sokaklararasi savas ve savas taktiklerini, futbol maclarini cok tatli anlatmis. Kansiz Cemalettin diye bir cocuk var mesela, bana benim kucuklugumu hatirlatti. Adi Cemalettin ya da Celalettin gibi birsey olan bir arkadasimiz vardi, biz ona "Gülüm" dedigimizden su anda gercek adini hatirlamiyorum ama butun bu kavgalar vesaire, nostaljik oldu.

Ote yandan, bu 5 yasina girdigi icin artik insanoglunun curume evresine girdigini dusunup bunalima giren ve gunlerini divanin altinda geciren bu cocugu tanistirmak istedigim bir baska kitap karakteri var: Murathan Mungan'in Yuksek Topuklar adli kitabindani 5 yasindaki"Tuğde".
Daha o yasinda adi, insanlari kullanmaya baslamis kart bir kari olusuyla hakkindan bir tek bu kitaptaki ufakligin gelecegini dusunuyorum.



...Zor dediği şeye baktım. Oya ile Kaya adında bir kitap müsveddesi.Toplam sekiz sayfa. Her sayfanın üst yarısına Oya ile Kaya adlı bön çocukların göl başında, eşek sırtında tasvir edildiği rengarenk resimler.Hemen altında da nal gibi harflerden oluşan beş altı satır yazı..Sayfa14


...Basamaklarla birlikte çevremde ışığa dair her şey tükendi. O zaman, nedense insanın Tanrı'yı görmeye katlanamadığı için ışığa ihtiyaç duyduğu gibi tuhaf bir fikre kapılıverdim. Karanlık Tanrı'nın ta kendisiydi. Size şahdamarınızdan daha yakın, her yerde olan ve gören, her zaman sizi sarmalayan başka kim olabilirdi ki? Siz onu göremezdiniz çünkü ışığın ardına saklanırdı..Sayfa100

...Gidip arkasında bir yerde dikildim. "Yakup Abi sen bu arabayı yıkıyorsun ama beş dakika sonra yağmur yağacak yine.."
"Yağsın, bir daha yıkarız." dedi bakkal ermişçe. O zaman anladım ki, böyle bir olasılık onu endişelendirmek şöyle dursun, mutlu ediyordu. O doğuştan araba yıkayıcısıydı. Ne var kihayat onu bakkallığa mahkum etmişti; pek çok müthiş kabzımalı milletvekilliğine mahkum ettiği gibi. Sistem yetenekleri heba ediyordu..Sayfa111

...Zaman su gibi akıp gidiyordu. Yüksel'e filmleri vereli bir hafta, kadınların kıçından işemediğini öğreneli iki yıl olmuştu..Sayfa131

...Ertesi sabah uyandığımda kendimi pötikareli bir gömlek kadar zavallı hissediyordum..Sayfa180


Muzik secimine gelince, o kadar degisik hissi hep beraber yarattigi icin aslinda bir potpori daha uygun olurdu gibime geliyor. Yine de, bu veledin insanliga olan nefreti ve cok bilmisligi ; ayrica kitabin insanda yarattigi "hop hop" duygusu nedeniyle sunu uygun buldum:

Eylül 28, 2011

Hiçlik - Ferhan Şaylıman

Dili: Türkçe

Son zamanlarda okuduğum en derin kitaplardan biri. Giriş, gelişme, sonuç üçlüsünden oluşmayan bir roman. Daha çok durum; iki kişinin hayatından bir kesit anlatılıyor. Ana karakterlerimiz Esat ve Canan. Toplumun iki farklı kesiminden gelen iki kişi. Canan'ın hissettikleriyle açıkçası kendimi özdeşleştirdiğim konu burası. Kendi geldiği yerle kendini bulduğu yer arasındaki fark. Kültür, para, eğitim kelimeleriyle şimdiye kadar açıklayamadığım o fark, yine tek bir kelimeyle olmasa bile çok güzel anlatılmış. Esat daha tutucu bir kesimden, Canan ise daha açık ama kuru ve katı bir aileden geliyor. (Burası benim özdeşleştirdiğim yer değil hehe) Neyse gelelim kitapla ilgili hissettiklerime. Bu Canan'a gerçekten ifrit oldum. Kocasında bulamadığı mutluluğu gidip Haluk diye bir zırtapozda buluyor. İşin sinir olduğum kısmı, Haluk'a söyledikleri. Kadın dediğin bir duruşu olmalı, bu kadar ezik durmamalı erkeğin karşısında. Evet feminist hücrelerim aktive. Esat da bir yandan, yapayalnız olduğu için insanda acıma hissi uyandırıyor. Karısını seviyor, onsuz yapamayacağını biliyor ama onla olmadığını da. Kötü tabi. Bir de hastanede yatıyor olması, ağzının yüzünün kaymış olması da etkili olabilir.

Sonuç olarak, 3-5 günün anlatıldığı bir roman aslında. Hastanede ameliyat sonrası bir insanın yaşadıkları öyle detaylı ve gerçekçi tarif edilmiş ki, yazarın kendisi veya bir yakını benzer bir operasyon geçirmiş diye tahmin ediyorum. Bu kadar hayalgücü ve kalemgücünün aksi halde bir araya gelmesi sanki çok zor. Dahası karakter tahlilleri, benzetmeler ve adap gerçekten çok hoş. Yukarıda yazdığım gib, bende uyanan gıcık olma ve acıma duyguları da, yazarın okuyucuya hissettirme yeteneğidir. Yazar kötüyse zaten karakterlerini de kimse tınlamaz. Bu bakımdan Ferhan Bey'i tebrik ediyorum.

...Ertelemek, yaşamın mayasını kaçırır.
Kızdıysan bağır, sevindiysen söyle, acıktıysan ye, uykun geldiyse yat, özlediysen arkasından koş, sıkıldıysan çarp kapıyı çık, kouşmak istiyorsan konuş.
Sonraya ertelenen ne varsa ruhunu, kokusunu, tazeliğini, özsuyunu yitirir...Sayfa76

..Birisinin sıcaklığı görüşülmeyecek günler adına yedeğe atılıp biriktirilemez. Yüreğin, düşüncelerin yedek depoları yoktur. Onlar yalnızca anımsarlar. Özlediklerinin yokluğunu hissederler. Biriktiremedikleri için öyle anlarda acı da çekerler. O nedenle birisine doymak ya da doyamamak sözü kocaman bir yalandır...Sayfa114

..Diğerlerinden ne ayrıcalığın olabilir ki? Elinde iyilikleri ve kötülükleri listelemiş, onların arasından sana hep olumsuzlukları yollayan birisini hayal ediyorsan, yanılırsın. Tombala oynamıyoruz. Karşında, elini torbaya daldırmış kaderine yön verecek güçte çelişkiler yapan bir kişi yok. Seninle ilgili çektiklerinin tümü aslında kendi elinden çıktı...Sayfa121


Daha kitabın yarısındayken bu şarkıyı seçtim:
Sözlerinden de ufacık.. Okursanız bana hak vereceksiniz..
What it is and where it stops nobody knows
You gave me a life I never chose
I wanna leave but the world won't let me go

Eylül 26, 2011

Karanlığın Soluğu - Maxime Chattam


Dili: Türkçe

Pek sevdigim kitap Kötü Ruh'un bir devami gibi. Bizim profil uzmani eski polis (evet istifa etmis) Joshua Brolin'imiz var. Ancak sonradan piyasaya cikiyor, asil polis New Yorklu Annabel. Bir de bundan sonra yazdigi Kara Buyu kitabi varmis. Zaten okunmadik bir o kaldi.
Kitaba gelirsek, ben yine cok begendim! Bu sefer de inanilmaz bir vahset soz konusu. Bence sacma ama okuduklarindan midesi bulanan varsa hic heveslenmesin. Ben kendim bir cani oldugumdan degil ama seviyorum abii!
Araya seyahatler vesaireler girince biraz surundu elimde, oyle olmasaydi 15 saat veriyorum, mesai saatleri dahil. Sip diye bitirilecek kitap. Maxime Bey'in bu gercekci yazilarini gercekten cok seviyorum. Acik yakalamak neredeyse imkansiz. Burasi da sacma diyemiyorsunuz. Sillakk diye bir sonraki sayfada yapistiriyor aciklamasini..
Cinayet, kan revan goz bagirsak seven icin paha bicilemez.

Ote yandan, daha once Kaosun Sirlari adli kitapta da yaptigim elestiriyi burda da tekrarliyorum. O cevirmen lutfen kovulsun! Gercekten "Beriki" ve "Nirengi noktasi" kelimelerini duymaktan irite oldugum kadar yoldaki solucanlardan igrenmiyorum. Ceviri cok cok cok basarisiz. Idefix'in sayfasinda yapilan bazi elestirileri okudum. Yazarin edebi olmaya calisip gulunc duruma dustugunu yazmislar. Bu kisilere ozelikle gidip fransizca ogrenmelerini ve kitabi orjinal dilinden okumalarini oneriyorum. Fransizca bilen biri olarak, deyimlerin, mecazlarin cok komik sekilde cevrildigini gordum. Hah iste oralarda midem bulandi, yoksa hikayedeki kandan degil.

Sonuc olarak, Maxime Chattam bir yildizli pekiyiyi daha evine goturuyor.

Eylül 11, 2011

Semerkant - Amin Maalouf


Dili: Turkce

Simdiye kadar niye okumamisim diye dert yaniyorum.. 3 gunde bitti kitap ama inanin 2. gunde bitmesin diye tuttum kendimi! Gittim baska turlu oyalamaya calistim kendimi sirf kitap bitmesin diye.. O kadar guzeldi ki...
Omer Hayyam'in bir Elyazmasi'ndan gidiyor hikaye. Kitabin hikayesi anlatilirken 11. yuzyildan 20. yuzyila kadar bir Iran tarihi var. Bir yandan Selcuklularla ilgili de birsuru bilgi edinilirken bir yandan da Omer Hayyam'i ne guzel taniyoruz.. Yani bu kitap bir klasik, cahil kafamla kalkip yazardi hikayeydi yorum yapmak haddim degil.
Tek soyleyecegim, zaman kaybetmeden bu kitabi herkes okumali. Yani bir an once hayatiniza girmeli..


Buradan itibaren yeni bir uygulama da baslatiyorum. "Her kitaba bir soundtrack!" :)

Sarki biraz uzun ama ortalardan sonra asil duygular geliyor. Bu kitaba yakistirdim:

Eylül 08, 2011

Dublörün Dilemması - Murat Menteş


Dili: Turkce

Ya kitabi okudukca en azindan 2-3 sayfada bir gulmekten bir hal oldum. Cok komik. Isimler komik, olaylar komik, anlatim komik.. Kelimelerle bu kadar ustaca oynamis yazar, gercekten cok komik :) Kitap degisik bolumler halinde ana karakterlerin agzindan yazilmis. Flashbackler var. Ana karakterler soyle:
Nuh Tufan
Ibrahim Kurban
Habip Hobo
Ferruh Ferman
Dilara Dilemma
Umur Samaz
Su anda bunlari yazarken hala gulumsuyorum... :)
Neyse diyecegim odur ki, bir Palahniuk kitabi kadar underground. Gercekten cok keyif alarak okudum. Yazar icin dinci diyolar yesil diyolar, gercekten de kitap icinde benim anlamsiz buldugum ogeler var. Nuh Tufan dedigin adam nasi icki icmez mesela. Ama kitabin guzelligiyle alakali degil sonuc olarak. Yazarin kisiligini duyup da okumaktan vazgecmeyin. Gercekten harika ve cook komik!!! Kacmaz! Gercekten kacmaz!


"Sacmalamak daima belli bir esneklik dogurur. Bu da tahmin edilemeyecek kadar cok kisinin isine gelir. Savaslar da, evlilikler de, politik mitingler de bu esneklikten istifade eder." -Sayfa18

"Ve hepimiz biliyoruz: Dostlarimiz, biz caddenin kenarinda alevler icinde yanarken, karsiya gecip ustumuze isemeye usenen kimselerdir." Sayfa49

"Muhim olan problem cikarmakti; cozum nasilsa bulunurdu." Sayfa 135


Ağustos 30, 2011

Empati - Adam Fawer


Dili: Turkce

Kitaba baya onyargili basladim. Neden diyecek olursaniz, ayni yazarin yillar evvel okudugum Olasiliksiz adli kitabi yuzunden. Gercekten cok guzel bir fikirle baslamis oldugu kitabi ancak bu kadar salakca bitirebilirdi. Cok birsey beklemeden okudum. Bu kitap, kalin olmasinin da verdigi imkanla, birsuru noroloji ve fizik bilgisiyle dolu. Bu acidan begendim. Ote yandan, kurgusu da gercekten harika olmus. Kitabin sonunun tahmin edilme olasiliginin %3670 oldugunu dusunuyorum. Sonunda surpriz bekleyen insan turune giriyorsaniz cok begenmeyebilirsiniz. Yine de guzel hazirlanmis, guzel kurgulanmis.
Cevirmen bazi yerlerde cok sacmalamis olsa da yine de cok fena olmamis. Zaman gecirmelik bir kitap. Beyne, norolojiye, duygularin vucuttaki fiziksel karsiliklari ilginizi cekiyorsa ama arastirmaya nereden baslayacaginizi bilmiyorsaniz belki guzel bir giris olabilir.

Ağustos 16, 2011

AZ - Hakan Günday


Dili: Turkce

Bir kitap sanirim okuyucuyu bu kadar dovebilirdi. Kirilmadik kemik birakmadi bende, dayak yemekten bi hal oldum.
2 ayri hikaye anlatiliyor kitapta, haliyle butun kemikler kirilmisken, bir o kadar daha dayak yiyorsunuz.
Neden bu kadar carpici? Cunku gercek olmasi cok muhtemel, buyuk ihtimalle bir suru ornegi de yasanmis iki hikaye ve bunlarin birlesmeleri. 11 yasinda kapi buyuklugunde bir adama gelin giden ve Ingiltere'de bir apartmana kapatilan bir cocuk ve gecimini mezar temizleyerek kazanan; yurda kapatilmamak icin annesinin olumunu akil almaz bir sekilde gizleyen kucuk bir oglanin dramlari.
Hikayeler hakikaten harika ama sunu soylemeliyim ki, yazarin betimlemeleri ve anlatimi simdiye kadar bana en cok keyif verenler arasindaydi.


Hep o hikaye yuzunden. Ama ne onemi vardi artik? Herkesin oyle bir hikayesi yok muydu? Baslayip da bitiremedigi. Cunku hickimsenin dinlemedigi. Icine atmak diye birsey varken, anlatmaya ne gerek vardi? Icine atip sifonu cekmek varken. Alkolle dolu bir sifonu.. sayfa 285

Seni az tanıyorum... Az... Sen de fark ettin mi? Az dediğin küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. İki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi... sayfa 349

Ağustos 04, 2011

Crime and Punishment - Fyodor Dostoevsky


Dili: Ingilizce

Vasifsizligimdan oturu bu kitapla ilgili yorum tabii ki yazmayacagim. Taa cok onceden okumustum aslinda ama Rusya'da gecirdigim 2 hafta sonrasinda okumak cok keyifli oldu. Oncelikle, kitapta gecen sokaklari meydanlari gozumun onune getirebildim cunku oralari daha yeni gezmistim.
Rusya'da insanlar hakikaten cok ilginc. Ilginc derken en iyi anlamiyla ilginc. Herkesin elinde mutlaka bir kitap var. Isin en guzel yani da, kitaplarin neredeyse hepsini ciltli basiyor olmalari. Saatlerce kitapcilarda gezdim ve rusca bilmedigim icin gercekten cok uzuldum. Bilsem, yeni bir bavul satin alip icini kitapla doldurur donerdim. Yiyecek, icecek, oteller asiri pahaliyken, dev boyutlu ciltli super kalite kitaplar 5 euro'dan daha pahali degil. Kulturlu toplum tabi...
Ben de Saint Petersburgdaki son gunumde, artik dayanamadim ve 2 kitap aldim. Belcika'da en dandik cep kitaplari 10 euroya satilirken, orada rus klasiklerinin ingilizceleri de cok ucuzdu. Bir adet Dostoevsky ve bir adet Gogol ile dondum.
Raskolnikov ve Sonya'nin evlerinin oldugu sokaklarda da gezindim.

Yapacagim tek yorum su olacak sanirim: tarih farkini dikkate alirsak belki de normal ama Saint Petersburg bana cok ferah, sakin ve huzurlu bir sehir gibi geldi. Yaz oldugundan, havanin kararmamasindan, nehirlerin sagindaki solundaki yesilliklerden ve her yerde icki icen insanlarindan olabilir. Velhasil, kitaptaki Saint Petersburg daha soguk, pis ve huzursuz bir yer gibi anlatiliyor. Diyeceksiniz ki adam 1800lerde yazmis, dogru. Gezinin ustune kitabi okudugumdaki yorumum oldugu icin soyledim zaten..

Haziran 28, 2011

Bir Gün - Ayşe Kulin

Dili: Türkçe

Kitabi okumam 20 saat bile surmedi. (Arada işte oldugumu da unutmadan). Bir nefes aldim tuttum içimde, kitap bitiverdi..
Gazeteci kadın Nevra, tutuklu terörist kadın Zelha ile roportaj için cezaevinde. Kitapta çok değişik bir bakış açısı var. ilk bölümde tartışmalara giriyolar: "siz-biz","anadil","köy yakma", "çocuk öldürme" sonra tutuklu sinirleniyor. Gazeteciyi kovuyor. Gazeteci de kapının önüne elini koyuyor Kadir Inanır sahnesi.
Megersem cocukluk arkadaşıymışlar. Eskilerden bahsediyolar beraber ne kadar güzel zamanları geçtiğinden, ciftlik hayatindan. Kaymakam kizi ve Asiret kizi. Kültür farkından konusuyorlar. Zelha'nin bissürü annesi var, yerde yemek yiyolar.
Kadın gözüyle, siyasi kimlikten çok kadın bakış açısıyla Kürt sorunu.

Çok hoş bir konuşma var. Kızın adı Zelha ama nufus kağıdında Zeliha yazıyor. Annesi de okuma yazma bilmiyor. Bizim kızla bir ara konuşuyolar:
Kader Ana: Dilimiz dönmüyo da ondandır, doğrusu Zeliha'dır.
Zelha: Ama ana, Zelha benim koca ninemin adı değil mi?
Kader Ana: Değel! Burnumdan getiren kocakarının adını mı veriğdim, başıma gelecekleri bileydim
bizim kaymakam kızı soruyor simdi ben ona Zeliha mı diyim diye
Kader ana diyo ki
"Ne dersen de, loo. İşleri karıştırma da bacak kadar boyunnan."
Bir yandan da hem ayni hem farklı şeyler var. 2si de ayrılmışlar ilk kocalarından. Birinin derdi üstüne kuma gelmiş, birininki de yıldönümünde mutfak robotu aldı diye sinirleniyor.
Fikirleri apayri ama dostlar. En cok imrendigim kismi iki taraf da bu kadar sabit fikirlere sahipken, kendi dogrulari varken, birbirlerine hic sinirlenmediler. Gercek hayatta yapilmasi cok zor birsey.
Bir de yazarin cok sevdigim bir kitabidir Türkan, onun kizlarina da deginmis kitapta sagolsun. Çözümün aslinda o kizlarin egitiminden gectigi vurgulanmis.
Bence guncel konularla ilgilenen insanlar en azindan bu bakis acisini da gormek adina okumalilar.

Haziran 27, 2011

Body Double - Tess Gerritsen


Dili: İngilizce

Sürüklendim. Kendisi cinayet kanlı manlı bir best seller aslında. Sonu öyle inanılmaz güzel vayy dedirtmiyor ama tahmin edemediğimi söylemeliyim. Ha bu tür kitapların bütün olayının, sonunu tahmin edebilmek veya edememek olduğunu düşünmüyorum. Bence iyiydi. Ana karakterimiz bu türün klasiği: otopsi doktoru. Bir gün bir ceset çıkıyor karşısına, bir de bakıyor ki kendisi! A aaa ikizim mi varmış derken derken işler tabii ki arap saçına dönüyor. Güzel çerezlik bir kitap. Bu tarz seven varsa tavsiye ederim. Öyle aman aman bir vahşet söz konusu değil, korkmaya gerek yok.

Haziran 19, 2011

Gramofon Hâlâ Çalıyor - Selim İleri

Dili: Türkçe

Şimdi neden Küçük Prens'in en beğendiğim çevirisinin Selim İleri tarafından yapılmış olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu kitapta Selim Bey çocukluk anılarını anlatmış. Etrafındaki akrabaları konuyu komşuyu paylaşmış. Aslında bakınca hepimizin hayatında böyle insanlar var ve hepimiz nihayetinde böyle bir kitap yazabiliriz. Ancak basit bir manolyayı çok insan bu kadar güzel bir dille okuyana yaşatamaz. Hikayeler ve durum anlatıları "Moda"da, "Kadıköyü"nde, "Fenerbahçesi"nde geçiyor. Eskilerin şaşaalı yaşantılarında fransızcadan geçen kelimeleri görmek çok hoşuma gitti: mesela "parfön". Bitmesini istemediğim bir kitap daha ama malesef bitiyorlar. Yazarın yazdıkları doğru mu değil mi artık orası da kendisinin söylediği gibi tartışılır ama tartışmaya hiç gerek yoktur. Selim İleri'nin çocukluğunda zaten o güzel hayal gücü ve bakış açısına sahip olduğunu görüyoruz ki işte tam da bu yüzden dedim, Küçük Prens'i Türkçe'ye kanımca en güzel çevirmiş zat-ı âlidir kendisi.


... Galiba her 'yazı' gibi, her 'anlatış', her 'okuyuş' da biricikti.. sayfa26

Haziran 12, 2011

Journal du Voleur - Jean Genet


Dili: Fransızca

Kitabın ilk 3-4 sayfasında resmen ağladım. Sonra alıştım. O kadar edebi bir dil kullanmış ki yazar, fransızcası ağırdı yani. Uzun zamandır fransızca okumamamın da etkisi herhalde. Neyse sonraları alıştım okudum güzelce. Yazarın otobiyografisi gibi bu "Hırsızın Günlüğü" kitabı. İlgilenene Türkçesi Ayrıntı yayınlarından çıkmış. Peki nerden okudum bu kitabı? Sevgili Patti Smithçiğimin kitabında inanılmaz bir Genet hayranlığı var. Hatta Paris'e gittiğinde müzesini de ziyaret ediyor. Neyse gelelim Genet'ye kimdir nedir.. Efendim kitap 1930lardan 2. Dünya Savaşı'na kadar olan dönemi içeriyor. Bir bakıma inanılmaz bir gezgin Genet, Avrupa'nın bir sürü yerinde yaşıyor. Ama nasıl yaşıyor? Kendisi bir homoseksüel, hırsız, fahişe, bir hain ve bir yazar. Avrupa'yı hapishane hapishane geziyorum diyor kendisi de. Aşık olduğu ve beraber olduğu veya olamadığı erkekleri öyle bir tarif etmiş ki, böyle bir şehveti ben ne bir kadının erkek için yazdığını ne de bir erkeğin kadın için yazdığını gördüm. Anlatılan sabit bir olay yok. Bir ileriden bir geriden sahneler var. Hayatında önemli erkeklerden bahsetmiş, Java, Stilitano, Armand, Lucien, Salvador vs.
Kitabı bitirdikten sonra benim aklıma gelen önemli birşey şu oldu. Gezgin insanlar, bütün hayatları boyunca ordan oraya gidenler, acaba bir noktada hırsızlığa başvurmak durumunda kalır mı? Hani bileyim de ona göre çıkacağım yola..


...L'expérience est douloureuse et je ne l'ai pas encore achevée.. sayfa243

...La trahison, le vol et l'homosexualité sont les sujets essentiels de ce livre. Un rapport existe entre eux, sinon apparent toujours, du moins me semble-t-il reconnaître une sorte d'échange vasculaire entre mon goût pour la trahison, le vol et mes amours... sayfa193

...Les Allemands seuls, à l'époque de Hitler réussirent à être à la fois la Police et la Crime. Cette magistrale synthèse des contraires d'un magnétisme qui nous affolera longtemps... sayfa214

Haziran 05, 2011

Parasız Yatılı - Füruzan


Dili: Türkçe

Hikaye kitabıymış bu Parasız Yatılı. Hikayelerden Parasız Yatılı'nın ismi verilmiş kitaba ama en çarpıcısı sondaki "Haraç". İlk 2-3 hikayede açıkçası çok takip edemedim yazarı. Sanırım benim yazdıklarım da böyle oluyor. Bir ordan bir burdan. Devrik cümleler, sanki oturmuş karşınıza sizinle konuşuyor. Sonraki hikayelerde anlatılan bir olay veya sahne vardı, onları daha iyi anladım. Daha iyi paylaştım demek daha doğru belki. Biraz klasik bir tabir ama "memleketimden manzaralar" a çok uygun. Genel olarak 1968-1970 yılları arasında yazılmışlar. O dönemdeki göçmenlerin hayatından, cumhuriyet dönemi sonrasındaki konakların yaşantısına, mahallede çocuklarını korkmadan sokağa salan annelerin zamanına değinmiş. Ah o sonuncu hikaye, Servet Hanım'ın hayatı, en çok o etkiledi beni. Ha bir de 2 salaş pis çocuğun iskelede geçirdiği yazların olduğu "Yaz Geldi" hikayesi. Bizim çağımız gençleri için, sadece dinlediğimiz hikayelerden tanıdık gelen sahneleri okudum. Çok beğendim.

...Çok acı çeken biri vardı, şehrin tüm pazartesileri ona kapalıydı ve diğer günleri de...
-Sabah Eskimişliğin- sayfa13

..."Olmuşsunuz siz de bir adam sanki," derdi. "Olunsaydı uzamakla adamlık, olurdu en büyük adamlar Çukurdere'nin kavakları."
-Edirne'nin Köprüleri- sayfa80

Mayıs 29, 2011

Görünmez Canavarlar - Chuck Palahniuk


Dil: Türkçe

Kitabı herkese tavsiye etmek dışında başka bir önerim var. Lütfen kitaba adam akıllı zaman ayırabileceğiniz zaman okuyun. Akşamları uyumadan önce 2-3 sayfa okuyup, haftalarca sürünecekse hiç başlamayın daha iyi. Chuck Palahniuk'un zekasına ne kadar hayran olduğumu kelimelere dökmem mümkün değil. Bu kadar gelgitli bir kitap yazabilmek ve kurguyu iyi muhafaza edebilmek her baba yiğidin harcı değil. Aslında kitapta tek bir hikaye var ama hikayenin başından sonundan ortasından öyle serpiştirerek yazmış ki insanın başı dönüyor. İşte tam da bu yüzden kısa zamanda okunması gereken bir kitap. Tutunamadığınız anda yok olup büyük bir hazineden mahrum kalabilirsiniz. Sonuç olarak: Müthiş!

Türkçe'ye çevirene not: "Emlakçı" kelimesi yerine niçin "Emlakçi" yazıp, ısrarla çekim eklerini de yanlış eklediğinizi merak ediyorum. Türkçe'nin hangi şivesinde "Emlakçi" deniyor?


..."Kazadan hemen sonra kendi kanımın, sümüğümün ve dişlerimin arabanın ön camına yapıştığını gördüm ama izleyici olmadan histeri krizi geçirmek imkansızdır. İnsanın kendi başına paniğe kapılması, boş bir odada kendi kendine gülme krizine tutulmasıyla aynıdır. İnsan kendini gerçekten aptal hisseder."... sayfa37

..."Brandy "Anlamıyor musun? Hayatı doğru düzgün yaşamak için eğitilmişiz biz. Hata yapmamak için," diyor. Brandy, "Ne kadar büyük bir hata yaparsam, o kadar kurtulma ve gerçek bir hayat yaşama şansım olacağını fark ettim," diyor."... sayfa178

Mayıs 19, 2011

Yeniçeri - Hakan Kağan



Dil: Türkçe

Hakan Kağan Bey'i bu kitapta biraz kutluyorum biraz da "malesef olmamış" diyorum. Durum tasvirlerinde neredeyse İhsan Oktay Anar gibi eski İstanbul'u anlatırken, olay örgüsünün anlatılması mevzusunda kendini biraz geliştirmeli. Aynı Cem kitabında olduğu gibi, olayın kendisinden çok birşey anlamadım ama seyyar meyhanelerden, meyhane muhabbeti tasvirlerinden, Bektaşilerin dervişlerin kabul törenlerinden, ocaklardan bahsettiği kısımlardan inanılmaz zevk aldım. Bu kitap için "yaaaaaaaani" yorumu yapıyorum.


...
"İçmeye sebep mi yok?" Bunu öylesine söylemişti ki halinde tavrında köpek taşlayan çocukların pervasızlığı vardı.
"Sebep kalmasa 'şerefe' kadeh tokuşturulur, değil mi baba?"
"Dünyanın düzeni böyle..."
...

Mayıs 05, 2011

Beyoğlu Öyküleri - Derleme: Semih Gümüş

Dil: Türkçe

2010 eylülünde ciğerpare Anlamımın verdiği doğum günü hediyesi bu kitap. Mini mini, ciltli ve kalın saman kağıdı misler gibi kokan, içinde Beyoğlu tarihi barındıran koca bir dünya. Çoğu cumhuriyet dönemi sonrası yazılmış 11 yazardan 11 öykü var. O zamanki yazarlar mı daha edebiydi yoksa okurlar olarak biz mi aptallaştık bilmiyorum ama günümüzün çoğu piyasa kitabı gibi akıcı şıp diye okunmuyorlar. Bu söylediğim kesinlikle kötü birşey değil. Bütün cümleler edebi, üzerinde emek olan kelimelerden oluşuyor. Öykülerde Beyoğlu'ndan, arka sokaklarından, hayattan, farelerden, yas tutan Hristiyan kadınlardan, Tünel'e binince hayatının en büyük mutluluğunu yaşayan boyacı çocuktan, kuş olup uçan Hristo Efendi'den, evlenemeyip kocamış makyajlı hanımlardan, Sait Faik'ten, Orhan Veli'den, Beyoğlu karakolundan, açık saçık filmlerin gösterildiği sinemalardan, Beyoğlu'nun yağmur sonrası kokusundan ve daha binlerce şeyden bahsediliyor. En beğendiğim hikayeler şöyle: "Tüneldeki Çocuk - Sait Faik Abasıyanık", "Geçmiş Zaman Olur ki - Cihat Burak", "Mösyö Hristo - Nazlı Eray".


"... Beyoglu kokusu. Icin icin kuflenen, gizli gizli curuyen eski yapilarin kokusu. Ukalaca genellemeler dugmesine bastim, "Eski sehirler boyle kokar"diye bir camurlu sakiz cikti makineden. Sakizi karsi catiya attim, camuru kaldi. Ukalaca genellemelerde de bir dogruluk payi vardir..." - Bilge Karasu

Nisan 15, 2011

Çoluk Çocuk - Patti Smith

Dil: Türkçe

Kitabı bitirmemek için ne kadar uğraştığımı anlatamam. Sadece hiç bitmesin istedim. Hayatının anlamını arayan, kendisi için en doğru yolu bulmaya çalışan eski dostum bu kitabin içinde kendini kaybetmeli. Patti, kendi otobiyografisini yazmış. Küçük kasabada geçen çocukluğundan başlıyor. Ruh ikizi Robert'ın hikayesini de paralel olarak izliyoruz. Patti, Öğretmenlik okuduğu üniversiteyi bırakıyor ve New York'a gidiyor. Sokaklarda yatıyor, şanslıysa kereviz sapıyla besleniyor. Ufak işlerde çalışmayı deniyor ve Robert'la tanışıyor. Tek isteği "sanatçı" olmak. Kabiliyetlerinin henüz farkında değil. Tam olarak hangi sanatı icra etmesi gerektiğini bile bilmiyor ama sanatçı olmak var kafasında. Robert'la beraber ve bazen onsuz çok farklı dünyalara giriyor. Çevresinde Janis Joplinler, Jefferson Airplaneler, Jimi Hendrixler var. Patti daha sanatçı olamadan Janis ve Jimi ölyür. Patti okumayı çok seviyor. Rimbaud hastası. Kalkıp Paris'e gidiyor, geziyor. Şiiriyle, resmiyle müziğiyle harika bir sanatçı oluyor. Sanırım bütün kitabı anlatmak geliyor içimden ama kesmeliyim. Kendi adıma, tamamen büyüleyici bir hayatı olmuş. Burada yazmak doğru değil belki ama kendime örnek aldığım bir hatun. Çünkü birgün ben de içimde saklı o şeyi çıkarmak, tabii bir yandan da bu uzay püsür meselelerinde iyi olmak istiyorum. Gelecek zaman konuşunca hep gelecek olarak kalır gibi geliyor bana, hiç ulaşılmazmış gibi ama umarım uzanabiileceğim mesafededir.


"Solumdaki masada Janis Joplin grubuyla birlikte takılıyordu. Sağımda Grace Slick ve Jefferson Airplane ile Country and the Fish elemanları vardı. Kapıya bakan son masada Jimi Hendrix oturuyordu...."

Nisan 14, 2011

Cem - Hakan Kağan

Dil: Türkçe

Fatih Sultan Mehmet'in ölümünden sonra Bayezid ve Cem arasındaki taht kavgasını konu alıyor romanımız. Mehmet Han'ın ölümünden sonra tahta Bayezid geçiyor. Genel olarak Türkmenler Cem taraftarı ancak yetmiyor. Sonuç olarak Cem Rodos Şövalyelerine sığınıyor. Onlar da Cem Sultan'ı oradan buraya sürükleyip oyalıyorlar. Çocuklarından karısından ayrı kısa bir ömrü oluyor. Cem Sultan'ın zehirlenerek ölmesiyle bitiyor kitap. Açık konuşmak gerekirse, Okay Tiryakioğlu'nun anlatımı gibi akıcı değil Hakan Bey'in kitabı. Akıcılık haricinde, karakterlerin (özellikle Ayaz Bey ve Tozkoparan Bey) genel tanıtımı atlanıp direk detaylara girildiği için bir kopukluk söz konusu. Ya da belki ben salağım anlamadım. Ama benden salak insanların da okuyacağını düşünürsek, bazı olayları ve durumları hikayenin akışı içinde daha iyi anlatabilirmiş. Yazarın bir de Yeniçeri diye kitabı var. Sırada o var bakalım o nasıl. Cem Sultan'ın hayatını merak edenler için basit ve iyi bir girizgah olduğunu söyleyebilirim.

Nisan 06, 2011

Kaosun Sırları - Maxime Chattam

Dil: Türkçe

Sonunda voheyyy dedirten bi kitap. Bazı insanlar oha lan artık diyebilir ama kurgusunu yine harika yapmış Maxime kardeş. Yine bütüün açık delikleri bireeer birer kapamış. Ben açık bulamadım. Sorunluyum ya açığını arıyorum. Bu sefer öyle önceden tahmin edilesi bir sonu olan türden bi kitap diil. Maşallah inanılmaz karışık bi kurgu yapmış. İyi de çıkmış içinden. Bu Zamanın Kanı kitabındaki çeviren gerizekalı diil bunun çevirmeni. Türkçe çevirisi rahatça okunabilir. Aynı kitaptaki gibi, tek başına yaşayan genç kız oluncası, ben de amanın noluyo dedim ama, sonradan açıkladı tabi Maxime :) Tavsiye olunur. Bu arada başlarında tırstığımı inkar edemem. Ha bu arada, vahşetten rahatsız olup da kitap bırakan arkadaşlar, bu kitaptan korkmasın. Yazarın Kötü Ruh kitabı ne kadar ağır vahşetse de, bu kitap o kadar aksiyon. Öyle gözü bağırsağı çıkmış ceset falan fıstık yok.

Nisan 02, 2011

Güneşi Uyandıralım - José Mauro de Vasconcelos

Dil: Türkçe

Canım Zeze büyüdü ergen oldu. O güzel kalbi beyni hala büyük insanların o duygusuzluğundan, umutsuzluğundan uzak. Bu sefer yüreğindeki cururu kurbağası Adam ve tatlı hayali babası Maurice var. Bir önceki kitaptaki ailesinden alınmış ve başka zengin bir aileye verilmiş Zeze. Okulundakiş rahiplerden Fayolle ile çok iyi anlaşıyor. İçindeki güneşi uyandırıp ölmek isteğinden uzaklaşıyor. Aslında sayfalarca yazılır bu kitap üzerine de. Nasıl bir hata yapmışım ben şimdiye kadar bunları okumamakla. Daha doğrusu tekrar okumamakla çünkü "gerizekalı olduğum" fikri hala sabit. O zamanlar hiçbir şey anlamamışız. Denizim de şimdi okuyor ama zorla okudu hatta bitirmedi bile bu iki kitabı. Biraz büyüyünce.. Küçük Prens ayarında diyorum çünkü çocukluk-büyüklük kargaşaları benzer ve çocukların dünyasının hayal gücünün aslında "üstün insan" olduğu konusunda hemfikirler. Bundan sonra 3 başucu kitabım var...

Mart 06, 2011

Şeker Portakalı - José Mauro de Vasconcelos

Dil: Türkçe

Kendimi gerizekalı addediyorum. Bu kitap aynen Küçük Prens ayarındaymış. Bundan böyle başucu kitabımdır. Gözlerimde yaş üreten kitaptır. Canım Zeze, yavruş o kadar zor ki küçüklüğün. Elimde olsa alsam kucaklasam seni. Devamını da istedim annemden gönderiyor. Bunun hakkında söyleyebileceğim tek şey, bize bu kitapları o zaman okuttular. 11 12 yaşlarında. Ben hiçbişey anlamamışım o zaman, bi de üstüne utanmadan sevmemiştim kitabı, zorla bitirmiştim. Şimdiyse ne kadar derinden dokundu. O yüzden gerizekalı işte. Belki biraz akıllanmışımdır.

Mart 05, 2011

Siddharta - Herman Hesse

Dil: Türkçe

Kitap bir Brahman'ın oğlu olan Siddharta'nın evden ayrılıp, gerçeği arayan Samana'lara katılmasıyla başlıyor. Daha sonra Siddhartanın yaşlanana kadar ki hayatı. Burada bir yorum yapacak yeti ve anlayışı kendimde görmediğim için birşey yazmayacağım. Kitabı bitirdiğim şu 5 dakikadır, hemen tekrar okusam mı diye düşünüyorum çünkü ne kadar anladığımı bilmiyorum. Budizm öğretilerini biraz araştırıp öyle mi okumak gerekir. Onu da bilemiyorum. Açıkçası kafam allak bullak oldu. En çok da zamanın gerçek olmayışı hususunda. Yaşananların bir döngü olduğu konusunda. Nebiliyim işte.. Şaşırdım kaldım..

Mart 02, 2011

Zapatista Hikayeleri - Subcomandante Marcos

Dil: Türkçe

Kitabı bitirdim ama bunu yazmam birkaç gün sonra oluyor. Nedense ne yazacağımı bilemedim. Kitap El Sup'un sembolik hikayeleriyle dolu. 3 bölümden oluşuyor: Gezgin Şövalye yani Durito'nun yanında olduğu zaman; Yaşlı yani Koca Antonio'nun anlattığı hikayeler ve son olarak Genç yani komündeki çocukları anlattığı kısım. Hikayerlerden en çok sevdiğim Koca Antonio'nun anlattıkları ve çocukların belki sadece bir gülüşü üzerine kurulu ufak hikayeler. Sevgili El Sup'un kalemine ne kadar hayran kaldığımı anlatamam. İhsan Oktay Anar'ınkine hayranlığım kadar büyük ama farklı. Beyninin içinde neler döndüğünü anlamak için, biraz olsun anlamak için birkaç kez daha okumak gerekiyor. Tabii arada Meksika'da yaşananlarla ilgili güncel bilgiler elde edilmeli. Koca Antonio'nun hikayelerinden bahsedecek olursak, Koca Antonio Zapatista'ları yerli halka bağlayan "köprü"dür. İlk tanrılardan, yani dünyaya hayat veren tanrılardan hikayeler anlatıyor çoğu zaman. Renkler nasıl ortaya çıkmış, rüyalar aslında nedir gibi hayatımızda temel olan ama üzerine hiç düşünmediğimiz şeyleri yazmış. Çocuklarda bahsettiği kısımdaysa, çocuklara ne kadar zaafım olduğu açık.. Bazı sahnelerde ağlamak geldi içimden. 2 yaşındaki bir çocuğun kafasının üzerinden geçen savaş uçağı vesaire. Tabii bütün bu hikayeler her ne kadar ilgisiz de gözükse, Meksika Chiapas'taki yerli halk, komün hayatı ve oluşturdukları doğrudan demokrasi sistemiyle alakalı. Üzerine düşünmek, okuyan başka insanlarla tartışarak daha iyi anlamak isterim.

Mart 01, 2011

MARCOS'la on gün, adları ve yüzleri olmayanlar - Metin Yeğin

Dil: Türkçe

Kitap için sonuçta yine güzel diyeceğim ancak birtakım itirazlarım var. Kitap genel olarak Latin Amerika'daki birkaç ülkedeki devrim hareketlerini gözlem için gitmiş Metin ve Özgür (kız)'ü anlatıyor. 1999 yılında gitmişler. Önceden çeşitli bağlantılar kurarak ulaştıkları Meksika'daki La Realidad'da yaptıkları gözlemleri anlatıyorlar. Fakat, kitap 3er 4er sayfalık bölümlerden oluşmakta ve bir Metin'in ağzından, bir Marcos'un ağzından bir de arada broşür çevirileri ve onlar gibi oraya gitmiş başka ülkelerden insanların yazdıkları yazıların çevirileri var. Malesef, kitabın şekli o kadar kötü hazırlanmış ki özellikle kitabın yarısına kadar "kim konuşuyor", "noluyor", "du bi dakka yaa bu konuşan kim" diyorsunuz. Neyse, onun dışında sürekli ve ısrarla tekrarlanan "Türkiyeli" lafından biraz rahatsız oldum. Metin ve Özgür'ün hayatlarını merak ediyorum. Genel olarak, Marcos'la yaptıkları konuşmalar, komün yaşamına ait küçük ve çok ilginç detaylar verilmiş. Orada yaşadıkları sefalet içinde davasından vazgeçmeyen yerlilerle vakit geçirmişler, çok takdir ettim. Tabi orada bir nevi "canlı kalkan" olarak bulunuyorlar çünkü her an ölme olasılığı var ve kendileri de dediği gibi, saf bedenlerini hiç bu kadar değerli hissetmemişlerdi. Kitaptan aklımda kalan çok güzel bir deyim var, buraya da yazmak isterim: "Yıldız giymiş gece"..

Şubat 28, 2011

Kuşatma 1453 - Okay Tiryakioğlu

Dil: Türkçe

Çok bölük pörçük okudum malesef ama yine çok beğendim açıkçası. Güzel kurguluyor bu adam kitapları. Diğer kitapların aksine Fatih'in hayatı yerine sadece İstanbul'un kuşatılması ve fethi anlatılmış. İçeride dönen entrikalar, yeniçerilerle azapların ve diğer askerlerin iç meselelerinden, yönetimdeki (başvezir, vezir, komutanlar) arasındaki devşirme-Türk çatışmalarından, Ulubatlı Hasan'dan bahsedilmiş. Bence gayet güzel, kolay okunan ama o kadar da sade olmayan (iyi anlamda) roman.

Arı Kovanına Çomak Sokan Kız - Stieg Larsson

Dil: Türkçe

Kitap ocakta çıkıcak dediler, bekledik bekledik ancak şubata yetişti. Neyse yetişti. Bu seferki kitap biraz gereksiz uzun olmuş galiba. Yanlış anlaşılmasın yine süper! Harika! Muhteşem! Ama başlarında bu İsveç gizli servisi midir nedir SAPO'nün detaylarını o kadar çok veriyo ki, vermese de olurmuş. Ama nihayet önceki 2 kitapta kanı beyne sıçratan olaylar çözülüyo ve 3 kere oley çekiyoruz. Lisbeth çok yaşa! Hala idolüm kendisi. Hatta daha çok idolüm oldu.

Şubat 26, 2011

Başın Öne Eğilmesin, Sabahattin Ali'nin Romanı - Hıfzı Topuz

Dil: Türkçe

Son zamanlarda Sabahattin Ali'nin kitaplarını da okuyunca hayatını da okumak farz oldu haliyle. Türkiye'de aydın katlinin ilk örneği olan Sabahattin Ali'nin hayatını Hıfzı Topuz çok hoş bir kurguyla yazmış. Cumhuriyet dönemi ve hemen sonrasıyla ilgili kim varsa kafamızda hepsiyle arkadaş ahbap. Birçoğunun ismi geçiyor kitapta. Sabahattin Ali'nin hayatının yanı sıra, İnönü döneminde Türkiye'nin siyasi ve sokak ortamını da güzelce özetlemiş. Açık olmak gerekirse o zamanlara dair bilgim çok kısıtlı. Yeni bir heyecan doğurdu içimde. O zamanları iyice öğrenmek lazım olduğu kesin ama tetikleyici bir unsur gerekiyor sanırım okumaya başlamak için. İşte bu kitap çok etkili bir tetik o anlamda. Bir başka mevzu da, romanlarında geçen hikayelerin, hayatını okurken birer birer belirmesi. Yazarların eserlerini hayatlarından ayrı düşünmemek lazım..

Şubat 21, 2011

Kanuni - Okay Tiryakioğlu

Dil: Türkçe

Kitabı bir heves okudum ama meğersem koskoca Kanuni bir kitaba mı sığdırılırmış?? Hayır.. O yüzden kitap Mohaç Savaşı'nın bitimine kadar olan dönemi anlatıyor. Hürrem'e de değinilmiş de bütün kitap aşk hikayesine dönmemiş neyseki. Adamın yazım dilini de çok beğendim bu arada geçen sefer söylemiştim. Roman olduğu için tarihsel gerçek mi falan gibi bir tartışmaya girmenin lüzumu yok. Değişik değişik okudukça anlayacağım, kendi fikrimi ouşturacağım ama daha çok yeniyim bu işlerde. Kitabın devamı henüz çıkmamış, yakın zamanda çıkar inşallah da okuruz.

Şubat 20, 2011

Zamanın Kanı - Maxime Chattam

Dil: Türkçe

Kitapla ilgili birşey yazmadan önce çevirene bi çift sözüm var: İshal olsun inşallah! Bu yazara olan övgülerim (hikayede açık nokta bırakmaması, benim bütün detay sorularıma cevap vermesi) yine geçerli. Ama çeviren mahvetmiş kitabı. Sinirlene sinirlene okudum. Sürekli bi "beriki" lafı geçiyor. Marion şunu dedi, beriki güldü. Beriki ne lan! Ama daha kötüsü var: "Nirengi noktaları". Lanet olası nirengi noktaları yüzünden kitaptan soğudum. Doğan Kitap olacak bir de, mail atıcam uygun bir zamanda. Hiç mi okuyan eden yok. Rezalet bir çeviri. Neyse gelelim hikayeye. Ahmet Ümit'in Beyoğlu Rapsodisi'nden esinlendiğini düşünüyorum yazarın. Ama bir sonraki levelını yazmış. Fransa'daki politik cinayet skandalının tanığı olan Marion gizli servis tarafından Mont St Michel'e gönderilir. Oradaki manastırda rahipler onu saklarlar falan. Bu sırada Marion'un eline 1920lerde Kahire'de yazılmış bir günlük geçiyor. Vahşice öldürülmüş bir dizi 10 yaşlarında çocuk cinayetinin araştıran polisin günlüğü. Sonunu yazmayacağım tabiki ama "Gerçek" nedir, gerçeğimizi biz mi yaratırız tarzı felsefik birşeye dönüşüyor sonunda. Kendi aklımca "yau ben bunun sonunu tahmin ederim" diye yaptığım sıradışı tahminden de sıradışı bir sonu var. Hobarey dedim. Yine çok güzel yazmış. Diğer kitaplarını da tez okumak lazım. Ah bi de şu çeviri olmasa.

Şubat 18, 2011

Yavuz - Okay Tiryakioğlu

Dil: Türkçe

Eveet, Osmanlı'ya artan merak, gezi dönüşünde dizinin yayınlanmış bölümlerinin şipşak izlenmesi sonucunda evde bir süredir ortalıklarda gezinen Yavuz'u okumaya karar verdim. 2 günde de bitti.. Oktay Tiryakioğlu'nu daha önce okumamıştım ama hayran oldum. Benim kafada birisi de tarihi ancak tarihi romanlardan öğrenebilir zaten heralde. Yavuz Sultan Selim'in hayatı anlatılıyor kitapta. Çok beğendim ve bu sefer aklımda kalacağını hissediyorum. İhsan Oktay Anar'a yakın demeyeyim ama yakından biraz daha uzak (kimse onun kadar olamaz malum) bir uslubu var. Yazarın Fatih, Kanuni ve 4. Murat'la da ilgili romanları var. Siparişini vermiş zaten annem ben yokken, heyecanla bekliyoruz. Yavuz'un çocukluğundan ölümüne kadar olan hikayesi var kitapta. Pek zalimmiş Yavuz Sultan Selim. Her neyse, çok güzel çok beğendim kitabı, şiddetle tavsiye ederim.

Şubat 06, 2011

Tell Me Your Dreams - Sidney Sheldon

Dil: İngilizce

Malezya-Singapur-Endonezya yolculuğum sonrası 9 saat kadar durakladığım Dubai'de tekrar euroya çeviremeyeceğim parayla havaalanında aldığım bestseller kitap kendisi. Masmavi güzel bir kabı vardı. Adı da rüyalı falan olunca alıverdim. İşin güzel yanı, çok iyi çıktı kitap. İngilizcesi hiç ağır değil, aksine o kadar hafif yazılmış ki, kitabın hiçbir edebi yanı olmadığını düşünüyorum. Gel gör ki, kurgusu bayağı iyi. İşin içine kişilik bölünmesi meseleleri girince hele çok ilginç olmuş. Kadının diğer kitaplarını da okumak lazım haliyle.

Şubat 02, 2011

Pasaklı Tanrıça - Sophie Kinsella

Dil: Türkçe

Güneydoğu asya yolculuğum için yanıma aldığım kitaptı kendisi ama ancak yolculuğun sonunda vakit bulup da okuyabildim. Şıp diye bitiverdi zaten. Hafif mi hafif saçma salak bir kitap aslında ama tam kafa dağıtmalık. Çok çalışan başarılı avukat Samantha, iş yerinde çok büyük bir hata yapıyor ve kendini dışarı atıyor. Kendini Londra'dan çok uzakta bir yerde bir malikanenin kapısını çalarken buluyor. O akşam, yemek yapmayı bilmeyen, temizlikten bihaber başarılı avukat, malikanenin temizlikçisi olarak işe başlıyor. Falan filan. Öyle tavsiyelik bir kitap diil ama hoş hikaye. Zaman geçirmelik.

Ocak 11, 2011

İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit

Dil: Türkçe

Hem iyi hem de kötü anlamda "klasik bir Ahmet Ümit kitabı" demek istiyorum. Önce kötüden başlayalım zira küçük bir kısmı. Daha önce Ahmet Ümit okumuş olanlar için tanıdık olacak ama burada yazmamam daha iyi. Katil kim çıkacak acaba sorusunun cevabı yazara aşinaysanız hiç sürpriz olmuyor. Ama ilk kez bir kitabı okunuyorsa çok hoşa gideceğinden eminim. Gelelim iyi kısmına. İstanbul'un kuruluşundan itibaren günümüze kadar bütüüüün hikayesi var kitapta. İstanbul'un belli tarihi yerlerine ellerinde eski sikkelerle kurban edilmiş gibi bırakılan cesetleri araştırıyor Nevzat Komser. Yanında da Ali ve Zeynep. Hikaye örgüsü tabii ki süper ama kitabın asıl olayı, özellikle Kavim ve Bab-ı Esrar'da olduğu gibi inanılmaz bilgilerle dolu olması. Ahmet Bey yine harika bir araştırma ortaya koymuş. Hayatımda ilk kez Osmanlı tarihine ilgi duyduğumu, merak ettiğimi ve daha çok okumak istediğimi hissettim. Televizyon'da da Kanuni'yle ilgili dizi başlıyor zaten, onu da izlerim kesin. Kitaba dönmek gerekirse, İstanbul'un uğramadığımız muhitlerinde Balat'ta çok sahne var. Bir de rakı sofrası muhabbetleri var ki aman allah, nası canı çekiyo insanın.. Çok güzel anlatılmış. Mutlaka okunmalı.

Ocak 06, 2011

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali

Dil: Türkçe

Öncelikle, bir önceki kitapta olduğu gibi Sabahattin Ali'nin yazım dilini çok sevdiğimi söylemeliyim. Bu hikaye öncekinden farklı. Kitap tümüyle birinci tekil şahısla yazılmış ama 2 değişik yazar var. İlk yazar bir bankada memur olan tercüman Raif Bey'in iş arkadaşı ağzından yazılmış. Daha sonra silik bir karakter olan Raif Bey ile kurduğu arkadaşlık sırasında Raif Bey'in yazdığı bir deftere geçiyor. Yani Raif Bey'in ağzından dinliyoruz. Raif Bey meğersem 10 yıl kadar önce Berlin'e gidip bir süre kalmış. Orada ressam Maria Puder ile arkadaşlık etmiş. Hüzünlü ve çok güzel yazılmış bir hikaye.

Ocak 04, 2011

Ateşle Oynayan Kız - Stieg Larsson

Dil: Türkçe

İlkinin hemen ardından zıııp diye bunu da okuyuverdim. Nihayet gizemli Lisbeth'imizin geçmişi hakkında bilgi ediniyoruz. Nefes kesici bir hikaye var. Cinayetler falan filan. 3. kitabın çevirisi ocakta çıkmalıymış, haniiii??? Nerdee????

Ocak 02, 2011

Ejderha Dövmeli Kız - Stieg Larsson

Dil: Türkçe

Üüüüüüfffff!! İNANILMAAZ! Yeni idolümü Lisbeth olarak belirledim. İsveç'te geçiyor bütün hikaye. 3 kitabın birincisi. Polisiye türüne dahil edilebilir. Kitabın ilk yarısı olayların takibi açısından zorlayıcı, belki çeviri okuduğumuzdan dolayıdır. Çok güzel gerçekten. Kurgu, olya örgüsü çok güzel, kafalarda soru işareti bırakmıyor. Yani, bırakıyor da bir sonraki kitap için bir açlık olarak. Filmi de var bunun. İzledim, hiç beğenmedim. Değiştirmişler hikayeyi atlamışlar falan, hiç hoş deel.