Mart 06, 2011

Şeker Portakalı - José Mauro de Vasconcelos

Dil: Türkçe

Kendimi gerizekalı addediyorum. Bu kitap aynen Küçük Prens ayarındaymış. Bundan böyle başucu kitabımdır. Gözlerimde yaş üreten kitaptır. Canım Zeze, yavruş o kadar zor ki küçüklüğün. Elimde olsa alsam kucaklasam seni. Devamını da istedim annemden gönderiyor. Bunun hakkında söyleyebileceğim tek şey, bize bu kitapları o zaman okuttular. 11 12 yaşlarında. Ben hiçbişey anlamamışım o zaman, bi de üstüne utanmadan sevmemiştim kitabı, zorla bitirmiştim. Şimdiyse ne kadar derinden dokundu. O yüzden gerizekalı işte. Belki biraz akıllanmışımdır.

Mart 05, 2011

Siddharta - Herman Hesse

Dil: Türkçe

Kitap bir Brahman'ın oğlu olan Siddharta'nın evden ayrılıp, gerçeği arayan Samana'lara katılmasıyla başlıyor. Daha sonra Siddhartanın yaşlanana kadar ki hayatı. Burada bir yorum yapacak yeti ve anlayışı kendimde görmediğim için birşey yazmayacağım. Kitabı bitirdiğim şu 5 dakikadır, hemen tekrar okusam mı diye düşünüyorum çünkü ne kadar anladığımı bilmiyorum. Budizm öğretilerini biraz araştırıp öyle mi okumak gerekir. Onu da bilemiyorum. Açıkçası kafam allak bullak oldu. En çok da zamanın gerçek olmayışı hususunda. Yaşananların bir döngü olduğu konusunda. Nebiliyim işte.. Şaşırdım kaldım..

Mart 02, 2011

Zapatista Hikayeleri - Subcomandante Marcos

Dil: Türkçe

Kitabı bitirdim ama bunu yazmam birkaç gün sonra oluyor. Nedense ne yazacağımı bilemedim. Kitap El Sup'un sembolik hikayeleriyle dolu. 3 bölümden oluşuyor: Gezgin Şövalye yani Durito'nun yanında olduğu zaman; Yaşlı yani Koca Antonio'nun anlattığı hikayeler ve son olarak Genç yani komündeki çocukları anlattığı kısım. Hikayerlerden en çok sevdiğim Koca Antonio'nun anlattıkları ve çocukların belki sadece bir gülüşü üzerine kurulu ufak hikayeler. Sevgili El Sup'un kalemine ne kadar hayran kaldığımı anlatamam. İhsan Oktay Anar'ınkine hayranlığım kadar büyük ama farklı. Beyninin içinde neler döndüğünü anlamak için, biraz olsun anlamak için birkaç kez daha okumak gerekiyor. Tabii arada Meksika'da yaşananlarla ilgili güncel bilgiler elde edilmeli. Koca Antonio'nun hikayelerinden bahsedecek olursak, Koca Antonio Zapatista'ları yerli halka bağlayan "köprü"dür. İlk tanrılardan, yani dünyaya hayat veren tanrılardan hikayeler anlatıyor çoğu zaman. Renkler nasıl ortaya çıkmış, rüyalar aslında nedir gibi hayatımızda temel olan ama üzerine hiç düşünmediğimiz şeyleri yazmış. Çocuklarda bahsettiği kısımdaysa, çocuklara ne kadar zaafım olduğu açık.. Bazı sahnelerde ağlamak geldi içimden. 2 yaşındaki bir çocuğun kafasının üzerinden geçen savaş uçağı vesaire. Tabii bütün bu hikayeler her ne kadar ilgisiz de gözükse, Meksika Chiapas'taki yerli halk, komün hayatı ve oluşturdukları doğrudan demokrasi sistemiyle alakalı. Üzerine düşünmek, okuyan başka insanlarla tartışarak daha iyi anlamak isterim.

Mart 01, 2011

MARCOS'la on gün, adları ve yüzleri olmayanlar - Metin Yeğin

Dil: Türkçe

Kitap için sonuçta yine güzel diyeceğim ancak birtakım itirazlarım var. Kitap genel olarak Latin Amerika'daki birkaç ülkedeki devrim hareketlerini gözlem için gitmiş Metin ve Özgür (kız)'ü anlatıyor. 1999 yılında gitmişler. Önceden çeşitli bağlantılar kurarak ulaştıkları Meksika'daki La Realidad'da yaptıkları gözlemleri anlatıyorlar. Fakat, kitap 3er 4er sayfalık bölümlerden oluşmakta ve bir Metin'in ağzından, bir Marcos'un ağzından bir de arada broşür çevirileri ve onlar gibi oraya gitmiş başka ülkelerden insanların yazdıkları yazıların çevirileri var. Malesef, kitabın şekli o kadar kötü hazırlanmış ki özellikle kitabın yarısına kadar "kim konuşuyor", "noluyor", "du bi dakka yaa bu konuşan kim" diyorsunuz. Neyse, onun dışında sürekli ve ısrarla tekrarlanan "Türkiyeli" lafından biraz rahatsız oldum. Metin ve Özgür'ün hayatlarını merak ediyorum. Genel olarak, Marcos'la yaptıkları konuşmalar, komün yaşamına ait küçük ve çok ilginç detaylar verilmiş. Orada yaşadıkları sefalet içinde davasından vazgeçmeyen yerlilerle vakit geçirmişler, çok takdir ettim. Tabi orada bir nevi "canlı kalkan" olarak bulunuyorlar çünkü her an ölme olasılığı var ve kendileri de dediği gibi, saf bedenlerini hiç bu kadar değerli hissetmemişlerdi. Kitaptan aklımda kalan çok güzel bir deyim var, buraya da yazmak isterim: "Yıldız giymiş gece"..